Merhabalarrrr
DünyaBüyük olarak bu sefer seyahat stilimizi değiştirdik :) Jolly Tur ile birlikte muhteşem bir Rodos Likya turunu deneyimledik.
‘Ya şimdi 40 kişi ile aynı anda nasıl hareket edilecek uyum sağlanacak mı kafa dengi olur mu’ diye endişelenmeyip, sadece hazırlanmış plana uyum sağlayarak çok eğlenceli bir 6 gün yaşadık, yaşadıklarımızı da adım adım sizlerle paylaşmak istiyoruz :)
Rodos Likya Turu ile ilgili genel bilgi almak ve gün gün detaylı olarak hangi planların yapıldığını öğrenmek istiyorsanız Buraya Tıklayın… Biz de sayfayı ziyaret ettikten sonra gezi ile ilgili genel bilgiyi ve yanımızda bulundurmamız gerekenleri not aldık, çantalarımızı hazırladık ve alışık olmadığımız bir deneyime kendimizi hazırladık :)
Haydi bakalım başlıyoruz… 1. Gün (Pazartesi)
İzmir Ege Üniversitesi önünde sabah saat tam 07.00’da Jolly Tur otobüsünü karşıdan görünce tatilimizin başladığını daha iyi anlıyoruz :) Tur rehberimiz ve yardımcısı otobüsten inerek bizleri karşılıyor. Otobüste gece yolculuğu boyunca ihtiyacınızı karşılamak üzere ufak bir paket hazırlanmış. İçerisinde sandviç, meyve ve meyve suyu bulunuyor. Zaten geziniz boyunca her otobüse bindiğinizde soğuk su, içecek ya da çay, kahve gibi ikramlar eksik olmuyor. Yani seyahat boyunca çaysız kalırım diye dertlenmeyin :)
Kahvaltı molası için İzmir’den 40 dakika sonra Selçuk Varan Tesisleri’nde duruyoruz. Bu esnada mayonuzu giymeye vaktiniz oluyor, yalnız her tur otobüsü yaklaşık aynı saatlerde aynı yerde mola verdiği için tuvaletler kalabalık olabiliyor. Serbest olarak yapılan kahvaltıdan sonra tekrar otobüste buluşuyor, uykular alınmış ve karınlar tok olarak bir hafta boyunca birlikte olacağımız seyahatseverler ile tanışıyoruz :) Sırayla çıkıp kendinizi tanıttığınızda insanların isimlerden çok ne işle meşgul oldukları aklınızda kalıyor, ama tabii ki asıl kaynaşma geziler esnasında sohbet ortamlarında gerçekleşiyor.
3 saatlik kısa bir yolculuğun ardından 12.00 gibi Dalyan’a varıyoruz. Hemen Dalyan’da kanal turu yapmak için küçük teknelere atlıyoruz. Sazlıkların arasından geçerken doğal güzellik karşısında şaşırıp kalıyoruz :) Kanal turu güzergahında öğle yemeği için karaya ayak basıyoruz. Tur tekneleri ile anlaşması olduğunu anladığımız restoranda self servis hizmet veriliyor. Mevcut olan yemeklerden seçim yapabiliyorsunuz, öğle yemeğinin fiyatı içecek hariç 20 TL. Özellikle köylülerin üretimi olan nar suyu denenebilir.
Yemek molamızdan sonra yönümüzü İztuzu Plajı’na diğer adıyla meşhur Caretta Caretta Beach’e çeviriyoruz. İztuzu plajı bizim gittiğimizde inanılmaz kalabalıktı. Plajda sadece bir kafe ve sınırlı oturma alanları var. Caretta carettaların yumurtalarını bıraktıkları alanlar özel olarak ayrılmış. İztuzu plajının denizi ise bize gayet sıradan geldi, bir esprisini göremedik ama yine de tatilin ilk gününün deniz molası için güzel denilebilir :)
1,5 saatlik bir yüzme molasının ardından teknelere tekrar binip yola koyuluyoruz. Dönüş güzergahında ise Kaunos Kaya Mezarları’nı görüyoruz. Mezarlar dağın yukarısında olduğu için ancak tekne yeteri kadar yanaşabilirse ayrıntıları fark edebiliyorsunuz, tabi bir de rehberimizin bilgilendirmesi sayesinde :) Gerçekten o zamanlarda bu yapıların nasıl insan gücüyle yapıldığına hayret ediyorsunuz.
Teknelere bindiğimiz yere tekrar vardığımızda otelimize yerleşmek için yola koyuluyoruz. Biz tur olarak Fethiye Çalışlar mevkiindeki Pelin Otel’de konakladık. Sabah ve akşam yemekleri tur ücreti dahilinde. Otelimiz gayet temizdi ve çalışanlar yardımseverdi, herhangi bir sorun yaşamadık. Check-in işlemleri tamamlandıktan sonra dinlenmek için odalarımıza çekildik. Akşam yemeğinden sonra ister Çalışlar sahilinde kısa bir yürüyüş yapabilir ya da otelde kalıp dinlenebilirsiniz. Herkes yol yorgunu olduğu için ilk akşama herhangi bir program koyulmamış. Salı sabahı tercihe bağlı olarak yamaç paraşütü olduğu için gündüz geri dönüş yolculuğunda katılmak isteyenlerin isimleri toplandı. Ayrıca yaklaşık her gün bir sonraki günün öğle yemeği için tavuk ya da balık yeme tercihinizi alıyorlar, böylece öğle yemeğinde sürprizle karşılaşmıyorsunuz. Yeri gelmişken belirteyim öğle yemeklerini genelde teknede yiyorsunuz, fiyat aralığı ise 12-15 TL arasında değişiyor.
2. Gün (Salı)
Yamaç paraşütü yapmak isteyenler için gün 06.00’da başlıyor, diğerlerimiz için ise hareket saati 09:30 :) Güne muhteşem koyları göreceğimiz tekne turu ile başlıyoruz. Belcekız’a 1 saat içerisinde vardıktan sonra, paraşütten dönen arkadaşlarımızla teknede buluşuyoruz.
Öncelikle hedefimiz Kelebekler Vadisi :) Sert vuran dalgalara rağmen Kelebekler Vadisi’ne varıyoruz. Özellikle tekne yaklaşırken vadinin muhteşem fotoğraflarını kaçırmayın derim. Biraz tekne kalabalığı olsa da kendimize bir yer bulup tekneden iniyoruz. Vadinin içinde patika bir yol var, o yol sizi en sondaki şelale kısmına götürüyor ve şanslıysanız kelebekleri orada yakından görebiliyorsunuz :)
Rehberimiz eşliğinde katılmak isteyenlerle birlikte biz de vadinin içinde yürümeye başladık. Bu arada vadiye giriş 10 TL, ama tur ücreti dahilinde. Size vadideki sıcağı ve nemi anlatmaya herhalde şu an kelimelerim yetmez :) Özellikle turun bu kısmı için yanınıza mutlaka şapka ve soğuk su almanızı öneririm. Tek sıra halinde yürüyebildiğimiz bu patika yolun başlangıç kısımlarında bolca çadır görebilirsiniz. Kamp yapmak isteyen seyahatseverler ya kendi çadırlarını getirerek ya da kiralayarak belli bir ücret karşılığında vadide konaklayabiliyorlar. Yalnız buradaki kamp hayatını yaşamak için farklı bir kafaya sahip olmak lazım orası kesin :)
10 dakikalık bir yürüyüşten sonra soluklanmak için bir ağacın altında duruyoruz. Rehberimizin önerisi ve dönüş yolunda olan insanlardan anladığımız kadarıyla devam edersek de manzaranın bu şekilde olduğunu, en sonda sadece ufak bir şelalenin bizi beklediğini öğreniyoruz. Dayanılmaz sıcaklık da üzerine eklenince yürümektense vaktimizi denizde harcamak istediğimizden geri dönüyoruz.
Ufak bir yüzme molasından sonra teknemize biniyoruz. Maceracı arkadaşlar için vadiyi ters açıdan görmek isterseniz Faralya Köyü’ne kara yoluyla gidip yaya olarak vadiye inebiliyorsunuz :) Aynı şekilde vadinin içinden de köye ulaşabilmek için hayli zorlu ve engebeli bir yaya yolu mevcut. Tabii bunu yapabilmek için kıyafet ve ayakkabı açısından donanımlı olmanız gerekiyor.
Kelebekler Vadisi’nden ayrıldıktan sonra Soğuksu, Darboğaz ve Camel Beach koylarında yüzme molaları vererek gezintimize devam ediyoruz. Bu koyların arasında benim favorim Soğuksu Koyu oldu. Diğer koylara nazaran deniz suyu adından da anlaşılacağı üzere daha soğuk ki takdir edersiniz bu kadar sıcak havada ılık suda yüzmenin pek bir etkisi olmuyor :) Ayrıca koyun en köşesinde buz gibi suyun çıktığı bir bölge var, cesaret edebilenler orada da yüzebiliyorlar. Akşamüstü saatlerinde Belcekız’a geri dönüyoruz. Fakat bugünkü rotamız henüz bitmiş değil :)
Belcekız’dan Ölüdeniz’e geçerek, yüzmek için kendimize uygun bir yer buluyoruz. Yaklaşık bir saatlik serbest zamanımızdan sonra bugünün son rotası olan Kayaköy’e gitmek için otobüsümüze biniyoruz.
Kayaköy 19.yy başlarında kurulmuş olan eski bir Rum köyü imiş. 1957’deki Fethiye Depremi ile evler harabeye dönmüş olsa da evlerin yapısı (her bir ev manzara ve ışık açısından birbirine engel olmayacak şekilde inşa edilmiş), yapılma şekilleri size burada yaşayanlarla ilgili ipuçları veriyor. Ayrıca, soğuk su koyuna bu köyden yaklaşık bir saatlik bir yürüme mesafesi ile gidilebiliyor. Etkileyici bir havası olan bu köy mutlaka görülmesi gerekilen bir yer. Özellikle fotoğrafa ilgiliyseniz gerçekten harika kareler yakalayabilirsiniz. Kayaköy Örenyeri olarak geçtiği için girişi ücretli, ama turunuza dahil :) Yeri gelmişken eklemekte fayda var; eğer müze, örenyeri gibi yerleri gezmeyi seviyorsanız şanslısınız çünkü bu turda müzekart sahibi oluyorsunuz.
Kayaköy’den iniş yolunda birkaç tane hediyelik eşya satılan tezgahları görebilirsiniz. Biz hemen aşağıda bulunan teyzelerin elleriyle hazırladığı soğuk birer ayran içiyor ve günün yorgunluğunu atıyoruz :) Yoğun ve bol yüzmeli bir gezi rotasından sonra dinlenmek üzere otelimize doğru yola çıkıyoruz. Ama gün bitti sanmayın bu işin bir de gecesi var :)
İsteğe bağlı olarak Fethiye’de sahne alan Pasha‘ya bir program düzenleniyor. Bu extra bir tur ve fiyatı 45TL. Bizim aslında çift olarak bu tarz eğlence mekanlarıyla pek aramız yoktur. Fakat gezi ekibi çoğunluk olarak katılınca biz de kaynaşmak adına katılmayı tercih ettik. Gecenin ilerleyen saatlerinde programa katılıp bizim gibi aradığını bulamayan grupla mekan dışında sohbet etmek bize daha çok keyif verdi :) Programın bitiş saati gece 2, dolayısıyla yarın geçireceğiniz günü de hesaplayıp gitmenizi öneririm. Özellikle ertesi gün Rodos turuna gidecek olan ekip feribota yetişebilmek için bir hayli erken kalkıyor, o yüzden tercih sizin :)
3-4-5. Günler (Çarşamba-Perşembe-Cuma)
Biliyorsunuz ki turumuzun içinde Rodos kısmı da var. Bu yüzden Çarşamba gününden itibaren grup dağılıyor. Bizim grubumuz tam olarak yarı yarıya bölünmüş oldu. Kalanlar rehberimiz eşliğinde Likya güzergahı üzerinde (Yakapark, Saklıkent, Xanthos Antik kent, Göcek, Gökova, Kalkan, Kaş, Kaputaş, Kekova, Batık Şehir, Simena) gezintilerine devam ettiler, bizler de feribota atlayıp hoop Rodos’a geçiverdik :) Muhteşem Rodos seyahatimizi yakında başka bir yazıda detaylı anlatacağız.
6. Gün Cumartesi
Veee Rodos Likya turumuzun son gününe geldik maalesef :( Bugünkü rotamız Akyaka’dan başlıyor. Sabah saatlerinde Azmak Çayı’nı gezebilmek için küçük teknelere biniyoruz. Azmak Çayı’nın güzelliği tek kelimeyle mükemmel. Suyun berraklığı, içindeki güzellikler ve üzerindeki şirin ördekler :) Akyaka’nın yemyeşil doğal manzarası da üstüne eklenince bitmesini istemediğiniz bir tekne turu sizleri bekliyor.
Azmak Çayı’nın kenarındaki enfes restoranlar da göz boyuyor, bir daha kesinlikle gitmek istediğim yerlerdendir benim için. Bence bu tekne turu esnasında resim çekmekle uğraşmayın (Melih gibi :) ), bu güzellikleri hafızanıza kazıyın.
Küçük teknelerimizden indikten sonra koyları gezebilmek için başka bir tekneye geçiyoruz. Bu büyük tekneler Akyaka’nın merkez plajının bulunduğu yerden kalkıyor. Diğer bindiğimiz teknelere nazaran bu tekne daha büyük ve konforlu diyebilirim, özellikle yemekler daha lezzetli ve personel daha yardımseverdi. Gelibolu Adası, Yeşil Deniz Koyları’ndan sonra Kleopatra Plajı ve Sedir Adası’nı görmek üzere teknelerimizden iniyoruz. Sedir Adası da örenyeri statüsüne girdiği için bilet veya müze kart karşılığı adaya giriş yapabiliyorsunuz.
Kısa bir yürüyüş mesafesinden sonra Kleopatra Plajı karşınıza çıkıyor. Ben hep bu plajın daha büyük olduğunu tahmin ediyordum ama beklediğimden küçük çıktı diyebilirim :) Biliyorsunuz ki bu plajdaki kumlar tarihi eser sayıldığı için yaklaşamıyorsunuz. Plaj güvenlik görevlileri tarafından kontrol altında tutuluyor. Malum bizim milletimiz bir şeye yasak denildi mi illa o yasağı delmek ister kesin :) Rehberimizin de uyarmasıyla es kaza kuma eliniz değmemesi yoksa tarihi eser kaçakçısı olabileceğinizi esprili bir yolla anlatıyor :) Hatta adaya yaklaşan teknelere binmeden önce üzerinizde kum tanesi kalmasın diye ayaklarınız yıkanıyor :) Ee nereden deniz gireceğiz o halde derseniz de denize plajın yan tarafında yapılan iskeleden girebilirsiniz.
Adanın içerisinde Apollon Tapınağı, Kilise, Tiyatro ve Agora gibi tarihi kalıntıları da görebilirsiniz. Adada sadece bir tane büfe tarzı bir yer bulunuyor, fiyatlar da tek olmasından dolayı biraz pahalı. Ama o sıcakta bir dondurmaya gözü kapalı üç katı fiyat verebiliyorsunuz serinlemek için :)
Sedir Adası’ndan ayrıldıktan sonra İncekum ve Lacivert Koyları’nda uzun uzun yüzme molaları veriyoruz. Bu tekne turumuzda da favorim Lacivert Koy oldu :) Denizin rengi gerçekten lacivert ve çok berrak, yüzmelere doyamadık diyebiliriz. Bol yüzmeli koy turumuzu tekrar Akyaka’nın merkezine dönerek noktalıyoruz.
Tekne Akyaka’ya yaklaşırken sağ tarafınızda kite sörf merkezi bulunuyor, onları izleyip fotoğraf çekmeyi unutmayın, manzara gerçekten muhteşem oluyor :) Otobüsümüze yürürken Akyaka merkezinin içinden geçiyoruz. Kısa bir turla Akyaka biz de inanılmaz huzurlu olduğuna dair bir izlenim verdi. Özellikle eski ev tipleri ve rastladığımız küçük pansiyonlar kafa dinlemek için tercih edilesi bir tatil beldesi olabilir.
Akyaka’dan ayrılırken dönüş yolumuzun son ziyaret yeri olan Şirince’ye çeviriyoruz. Akşam 9 gibi Şirince’ye varır varmaz kendimizi Dimitros adlı restorana atıyoruz. Karınlarımızı doyurduktan sonra dar sokaklardan geçerek şaraplarıyla ünlü bu köyde hangi tür şarapların üretildiğine dair bilgi almak için bir şarap evine konuk oluyoruz. Şarap tadımları eşliğinde hem köye hem de şarap üretimine dair aydınlatıldıktan sonra isterseniz hoşuna giden şaraplardan satın alabiliyorsunuz. Akşam karanlığında köye varabildiğimiz için aslında köye ait güzellikler pek fark edilmiyor olsa da dar ve taş sokaklarıyla köyün sakin atmosferini soluyabiliyorsunuz.
Daha önce köyü gündüz ziyaret etmiş birisi olarak söyleyebilirim ki bu köy gerçekten sokaklarında turlayıp, fotoğraf çekebileceğiniz, köyün yamaçlarında teyzelerimizin hazırladığı kahvaltıları ve gözlemelerini yiyebileceğiniz, şarap evlerinde bin bir çeşit şarap tadımı yapabileceğiniz keşfedilmeye değer bir köydür, eğer vaktiniz varsa görmeden geçmeyin derim :)
Son durağımız Şirince’den de ayrıldıktan sonra dönüş seyahati başlıyor. Biz İzmir’de gruptan ayrılacağımız için kısa bir vedalaşmanın ardından gece yarısı İzmir’de turumuzu noktalıyoruz.
Bireysel olarak araştırıp gezmeyi tercih eden ve tur seyahatlerine genelde ön yargılı bakan bir çift olarak bizim fikrimizi değiştirmemize bu Likya Rodos turu sebep oldu. Öncelikle siz hiç plan yapmak durumunda kalmıyorsunuz, ulaşım-tekne-konaklama-tarihi yerler ve ne yemek yiyeceğinize dair her şey sizin adınıza düşünülüyor. Özellikle bu turda ilk defa ziyaret edeceğimiz yerlere çalışmadan gittik ve kendimizi rehberlerimizin güvenli kollarına bıraktık ve çok da memnun kaldık. Bu, hem bize gezi öncesi bazı planlama yapma stresinden hem de zaman kaybında kurtardı. Çünkü turda zamanlar o kadar iyi ayarlanmış ki boş geçen bir dakikanız bile olmuyor. Böylelikle az zaman içinde çok yer görmüş oluyorsunuz :)
İki kişi seyahat ediyorsanız tatilin ikinci gününde sohbet edecek konularınız azalabilir, ama turda yeni arkadaşlar edinme şansına erişiyorsunuz ki bizim grubumuz bu konuda gerçekten çok iyiydi. Grup içi iletişimde hiçbir sıkıntı olmadı ve herkes birbiriyle sohbet etme fırsatını buldu diyebilirim. Özellikle Rodos’a beraber gittiğimiz ekip yaban ellerde biz birbirimize yeteriz nidalarıyla serbest zamanlarımızda bile beraber gezdik, yemekler yedik ve eğlendik :)
Turun benim için en vazgeçilmez yerleri Akyaka ve Rodos oldu. Kesinlikle Akyaka’ya hem kite sörf için hem de dinlenmek için bir tatil planı yapacağım. Eminim ki Akyaka o kısacık zamanda gördüğümüz yerlerden ibaret değil, keşfedilecek çok yeri var. Aynı şekilde Rodos’un el değmemiş koylarında yüzebilmek ve dinlenebilmek için bir plan daha ayarlayabiliriz.
Rodos seyahatimiz gerçekten çok tatmin edici olmasına rağmen o tarihlerde turda bulunan Göcek koylarına gidememem sanırım turdaki tek pişmanlığımdır, ama belki de bu Likya güzergahını yeniden keşfetmeme sebep olabilir :)