Genç yaşta çok büyük işlere imza atan, bestelediği şarkılara eşsiz yorumuyla hayat veren ve büyük bir hayran kitlesine kavuşan Sena Şener ile ritim dolu ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Jolly gezginleri için gerçekleştirdiğimiz bu özel röportajı keyifle okumanız dileğiyle…
Genç yaşta büyük bir kitle tarafından sevilmiş ve otoritelerce başarılı bulunmuş bir isim olarak müzik serüveninizden bahsedebilir misiniz?
Ben 15 yaşında SoundCloud adındaki bir müzik sitesine bestelerimi yükleyerek başladım. Sonrasında birkaç DJ ile ortak projede bulundum. Şarkı yazarlığı ve vokal olarak onlarla aynı projelerde yer aldım. Mahmut Orhan ile iş birliği yaptığım “Feel” adlı şarkı da bunlardan biriydi. Beklentimizin dışında dünyada da epey ses getiren bir çalışma oldu. Bu kadar güzel ilgi ve tepki görmek beni işime karşı biraz daha cesaretlendirdi. Eş zamanlı olarak kendi tarzımda müziğime de devam ettim. Küçük ev konserleri kıvamında müzikseverler ile buluşmamızı sağlayan Sofar’da şarkılarımdan birini ilk defa canlı olarak söyleme fırsatı buldum. Bu zaman dilimi benim birilerinin kalbine ve aklına yakından dokunabildiğim ilk dönemdi. Benim için bir eğlence aracı olan müzik çok farklı bir dönüşümü beraberinde getirmiş oldu. Konserler vermeye başladım. Sanat merkezleriyle başlayan konser verme süreci, 18 yaşıma girdikten sonra çeşitli konser mekanları ve festivaller olacak şekilde değişim gösterdi. Bu zaman diliminde de kendi şarkılarımı çıkartmaya devam ettim; 4 tane single ve 1 tane albüm çıkardım. Eylülde de yepyeni bir albüm için hazırlanıyoruz.
Müziğinizi ve tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Yaptığım çalışmalardan ötürü Deep House müzik türüne yakıştırmalar alıyorum fakat Deep House benim tarzım değil. Sevdiğim ve içinde bulunmaktan keyif aldığım bir tarz olarak hep bir yerde kalacak ama içinde bulunduğum birkaç proje ile de bu tarzda kendimi sınırlandırmıyorum. Yaptığım işin çeşitliliğinden beslenen bir isim olarak da kendi müziğimi çok isimlendirmekten yana değilim.
Her şeye rağmen kendimi bir yerde konumlandırmam gerekirse yaptığım iş gereği ana akıma alternatif diyebiliriz.
Mahmut Orhan’la milyonlara ulaşan bir çalışma gerçekleştirdiniz. Bunun devamı olacak mı?
Mahmut Orhan’la yaptığımız bu son çalışma aramızdaki dostluk bağını da güçlendirdi. İşimizi ve gelecekte yapabileceğimiz işleri de ara ara konuşuyoruz. İkimiz de güzel ve etkileyici bir çalışmanın altına imzalarımızı atmak istiyoruz. Fakat ikimizin de ayrı kulvarlardaki yoğunluğu yakın zamanda bizi bir araya getiremedi. Yepyeni bir çalışma istiyoruz tabii ama öncelikle kendi programımızdaki güncel işlerin daha iyiye gitmesi için gösterdiğimiz emeğin devam etmesi gerektiğine inanıyorum.
Farklı müzik türlerine özel çalışmalar gerçekleştirmeyi düşünüyor musunuz?
Farklı müzik tarzları benim için daima yepyeni heyecanlar demektir. Aşık Veysel ve Neşet Ertaş gibi büyük isimlere karşı olan hayranlığımdan ötürü türkü dinlemeyi de söylemeyi de çok severim. Fakat benim müzik çizgimde cover anlayışından çok beste üzerine odaklandığımdan ve kendi yaptığım şarkıların türkü formatında olmamasından kaynaklı maalesef bu alanlara yoğunlaşamıyorum. Kesinlikle özellikle de türküye uzak bakmıyorum ama belki bir gün yapabilirim diyerek bu tarz planları çok ileri bir tarihe erteliyorum.
Ayrıca yurt dışından da büyük bir ilgi gördünüz. Kariyerinizin bu aşaması müziğinize neler kattı?
Şimdiye kadar yapmış olduğum yurt dışı projeleri benim tarzımda değildi. En son Julias Abel ile ortak bir projemiz olmuştu. Benim şarkım olan “Waiting On The Shore” isimli şarkı üzerine çalışmıştık. Mahmut Orhan’la ve diğer DJ arkadaşlarımla yaptığım şarkıları da düşününce DJ şarkıları üzerine çalışmıştım diyebilirim. Türkçe albüm bitirmiş olmakla beraber İngilizce olarak da kendi tarzımda bir albüm kaydetmeye başladık. Bu aşamalardan sonra bu sonuca ulaşmak da beni cesaretlendiren noktaydı diyebilirim.
Bildiğimiz kadarıyla beste yazarlığı da yapıyorsunuz. Bu süreçte nelerden ilham alıyorsunuz?
Beste yazarlığındaki üretim aşaması çok formülize edebileceğim bir şey değil ama her şeyden ilham alabiliyorum. İstediğim özgünlük herhangi bir yerde gelebiliyor. Benim gözlemlediğim en önemli nokta ise daha çok müzik dinledikçe müzik yapmak istiyorsunuz. Bu taktik üzerinden ilerleyip müziğimi asla peşimden bırakmıyorum.
Ne kadar çok müzik dinlersem ne kadar çok şarkı sözlerine odaklanırsam o kadar da ilham alıp yazıyorum. Hayattan, tecrübelerimden ve gözlemlerimden de mutlaka aktarıyorum.
Müziğe ilgisi olan ve yeni şeyler yaratmak isteyenler için tavsiyeleriniz olur mu?
Bence şu anda en önemli şey üretmek. Çünkü çok güzel sesler, çok güzel enstrumanistler var fakat önemli olan özgün bir parça ortaya çıkartmak. Birilerinden tamamen ayrılıp insanlarla gönül bağı kurabilecekleri bir eser ortaya çıkartabilmeliler. Bu iş ile belki de ömrünü geçirmek isteyen bir şarkıcı olarak önerebileceğim şey, sürekli yazmaları üretimi hissetmeleri olacak. Cover yapmaya çalışmak yerine beste yapmanın o zorluğuna ulaşmalılar. Beste yapma odaklı hareket ederlerse ve kendi özgün tarzlarını oluşturmaya çalışırlarsa istediklerini elde edebilirler. “Bu da nasıl olur?” sorusunun cevabı ise aslında çok basit; beslenirler ve daima öğrenmeye aç olduğunu hissedersen zamanla tarzını da filizleyebilirsin.
Müzik hayatının yanı sıra Sena Şener nasıl biri? Sanatın farklı alanlarına da ilginiz var mı?
Müzikten ayrı bir hayatım yok. Okula gidiyorum ve okulda da yoğunluk içerisindeyim. Ayrıca müzik yazmak, çalmak ve söylemek dışında prodüksiyonunu da kendim yapıyorum. Kısacası bütün enstrümanların çalacağı şeyleri ben yazıyorum. O yüzden çok da boş zamanım kalmıyor. Boş zaman aktivitelerimin de yaşam kaynağı olarak yine müzik diyebiliriz.
İşiniz gereği sık sık seyahat ediyor ve yeni yerlere yolculuk yapıyorsunuz. Bu yerler arasında sizi etkileyen nereleri oldu?
Çanakkale’ye gittiğimizde çok hoşuma gitmişti. Orada bir gün şirin ve küçük bir evde yaşamayı çok istiyorum. Çanakkale’nin üzerimdeki etkisi tamamen huzurdan kaynaklı. Çok kalabalık olmasına rağmen çok sakin bir yer. Çevremdeki insanlar konuşuyordu ama yüksek ses kesinlikle oradan çok çok uzaktaydı. Rahatsızlık hissi hiç yaşamamanın yanı sıra huzurun beni etkisi altına aldığını hatırlıyorum.
Çanakkale zaten kendini sevdirebilecek birçok güzelliği barındırıyor. Yeşilliğiyle, kendine has doğasıyla, yerleşimiyle ve tarihiyle beni fazlasıyla etkiledi.
İş dışında da seyahat etme alışkanlığınız var mı? Seyahat rotalarınızı nasıl belirliyorsunuz?
Gidebildiğim kadar ülkeye gitmeyi çok istiyorum. Şimdilik çok fazla ülke gezmemiş biri olarak bir gün dünyada adım atmamış nokta bırakmama isteği bende de var. Türkiye’de sürekli seyahat halinde oluşumuzdan dolayı özel hayatımızda dinlenmeyi tercih ediyoruz. Bazen 3 gün içerisinde 3 tane farklı şehirde oluyoruz. Bunlara rağmen yine de bir gün gerçekten gezebildiğim kadar fazla ülke gezmek istiyorum.
Bir gün mutlaka gideceğim dediğiniz bir yer var mı?
Gitmek görmek istediğim, farklı etmenlerinden dolayı merak ettiğim birçok yer mevcut. Belki uzun bir liste de çıkarabilirim bu amaçla fakat öncelikle Avustralya ve Beri Dağları’na gitmeyi çok istiyorum.
çok güzel bir söyleşi olmuş