Bugün Adım Adım Gezdim Seni
Hatıralardan Bir Yokuş
İçimde Hiç Eskimeyen Bir Resim Gibi
Çok Özledim Özledim Seni..
Prag’a gidip de 318 mt yüksekteki Petrin tepesine çıkmadan olmaz hani. Feniküler varmış yukarı çıkmak için ancak biz gittiğimizde bakımda olduğu için tepeye yürümek zorunda kaldık. Zorunda kaldık diyorum, ama bu şanssızlık en büyük şansımızdı oldu. Ben hayatımda hiç sonbahar görmediğimi anladım Petrin tepesine çıkarken. Hayatımda yürüdüğüm en en en… en, ne dersem hangi sözcüğü koysam eksik kalacak. Her adım ayrı bir zevk oldu yaprakların üzerime süzülüşünü seyrederken. Hani diyor ya şarkıda yaprağın kaderi düşmekmiş. Sonbahar ayrılıkların, yaprak dökümünün meysimiymiş. Bu kadar güzel dökülecekse dökülsün varsın! O yaprak da, toprak da, ağaç da, seyreden de razı olur. Zaten rıza meselesi değil midir hayat ? Razı olduğun kadar mutlu, razı olduğun kadar var olursun. Ağaçta salınmaktan razıysan, düşerken de razı olacaksın hele de böyle güzel süzülüyorsan.
Tepeye çıkarken gördüğünüz muhteşem manzaraların yanı sıra tepeye çıktığınızda da sizi Eyfel Kulesi’nin bir benzeri olarak yapılan gözlem kulesi bekliyor olacak. Onun da 299 merdivenini yılmayıp tırmandığınızda ise doyumsuz bir seyir ile bütün Prag ayaklarınızın altında.
Yukarıda bir de ayna labirenti var ama doğanın ve manzaraların büyüsüne kapıldığımız için biz girmedik. Ama yukarı çıkarken -feniküler ile çıkıyorsanız 2. durağa denk geliyormuş – bir cafe var ki mutlaka orada bir mola verip dilerseniz kahve ama tercihen bir iki bira için derim.
Peki Petrin Tepesi’ne nasıl gidilir derseniz size 2 farklı yol tarif edebilirim: İlki Charles Köpürüsü’nden geçtikten sonra Starbucks’ın önünden 22 no’lu tramvaya binip Ujezd durağında inerek yürüyebilirsiniz de, ama 22 numaralı tramvay pek meşhurmuş binmeden gelmeyelim dedik. 2. yol ise Ulusal Tiyatro’unun önündeki köprüden geçip yürüyerek. Biz ilk günümüzü Kale, Petrin Tepesi ve Ulusal Tiyatro’ya ayırdığımız için ilk yolu tercih ettik. Ulusal Tiyatro’ya gittiğinizde ise karşısındaki Kavarna Slavia‘da dinlenin. Burası Nazım Hikmet’in Prag’da yaşadığı yıllar arasında sıklıkla gittiği ve şiirlerini yazdığı cafe ve cafe 1881 yılından beri burada.