Gitmeyi ve görmeyi çok istediğim yerlerden biri de Orta Avrupa ve şahane şehirleriydi. Jolly Tur ile deneyimlediğim bu gezide Orta Avrupa’nın ince ince işlenmiş mimarisiyle büyülenip sanatıyla, doğasıyla, kafeleriyle adeta mest oldum.
Size yaptığım Orta Avrupa Turu’ndan gün gün bahsetmek istiyorum.
1.GÜN
Yolculuğumuz Atatürk Havalimanı Dış Hatlar gidiş terminalinde 08.30’da diğer grup arkadaşlarımızla buluşup tanışmamızla başladı. Bu turda nasıl insanlarla tanışacağım ve arkadaş olacağım konusunda açıkçası çok heyecanlıydım. Hazırlıklar ve biniş işlemlerinin ardından uçağımıza yerleştik ve 11.15 seferiyle Viyana’ya uçtuk. 12.45 gibi Viyana Havalimanı’na ayak bastıktan sonra Jolly Tur’un özel aracı bizi limandan aldı.
İlk günümüz sanatın, müziğin ve mimarinin başkenti ve benim de en çok merak ettiğim şehirlerden Viyana gezisiyle başladı. İlk işim şehri sokak sokak, köşe bucak gezmek oldu. Bir şehrin her bir sokağı mı sanat kokar, tarih kokar. Gezdikçe bu şehirden ayrılmak istemedim, hatta bu şehre yerleşme hayalleri bile kurmaya başladım. Hala en büyük hayalimdir Viyana’ya yerleşmek.
Viyana sokaklarını gezerken ilk karşıma çıkan yer Viyana Devlet Opera Binası oldu. Gitmeden aldığım notlara göre bu opera Avrupa’nın sanatın merkezi kabul ediliyormuş. Bu operada bir klasik müzik konseri ya da opera izlesem başka da bir şey istemem. Bunu da hemen ‘ölmeden önce yapmam gerekenler’ listeme ekledim ve yoluma devam ettim. Bir diğer görmek istediğim yer ise mimarisiyle ve ambiyansıyla beni büyüleyen Viyana Üniversitesi oldu.
Mimari yapısıyla bir şaheser kabul edilen ve mutlaka görmeliyim diye not ettiğim yerlerden biri de Parlamento Binasıydı. Dışarıdan tapınak gibi gözüken bu binanın içi muazzamdı. O sütunların heybeti ve içeride yer alan heykeller beni bambaşka bir zamanda hissettirdi. Her şehirde uğramayı mutlaka adet edindiğim yerler de şehrin tiyatro binalarıdır. Bu alışkanlığımı Viyana’da da sürdürüp Viyana Tiyatro Binası‘na uğradım.
Dünyanın en eski dönme dolabını görmek için Viyana’da Prater bölgesine uğradım. Parkta çoğu eğlence aracı çalışmasa da bu parkı fotoğraflamak benim için unutulmaz bir deneyim oldu.
Viyana’nın her bir yanı sanat her bir yanı saraydı. Sarayların ve müzelerin yoğunlukta olduğu Holfburg ve Müzeler Bölgesini gezmeye başladım. Albertina Müzesi‘nde binlerce sanat eserini görme ve inceleme fırsatı buldum. Gezdiğim müzeler ve dini yapılar arasında Viyana Sanat Tarihi Müzesi, Maria vom Siege Kilisesi, St. Peter Kilisesi, Mariahilf Kilisesi’ni kulaklarımda Mozart ve Bach ezgileriyle gezmek beni o tarihlere götürdü.
Saraylar şehri Viyana’da en görkemli ve en beğendiğim saray ise Holfburg Sarayı oldu. Bu saray pek çok hanedanlığa ev sahipliği yapmış ve genelde kışlık bir saray olarak kullanılmış. Hanedanın yazlık sarayı Schönbrunn Sarayı’ydı. Bu sarayda çok önemli sanat eserleri sergileniyordu.
Akşam Viyana’daki otelimize yerleştik ve akşam dileyenler rehberimiz eşliğinde ekstra olarak düzenlenen Grinzing Meyhaneleri Gecesi’ne katıldılar. Meyhaneleriyle ünlü bu bölgede bir meyhaneye girip müthiş şaraplarından şinitsel ve patates eşliğinde tattık. Roman ve Bulgar şarkılar söyleyen grup inanılmaz güzel müzikler çaldı. İyi ki bu geceye katılmışım diyorum. (Ek ücret 50 €)
2.GÜN
Viyana’da gözlerimi açmak, sabaha bu şehirde uyanmak harika bir duyguydu. Sabah otelde yaptığımız kahvaltının ardından rehberimiz isteyenlerin serbest gezebileceğini isteyenlerin de ekstra olarak düzenlenecek yarım günlük Mayerling turuna katılabileceğini söyledi. Ben tura katılmayı tercih ettim. Bu turda Mayerling köşkünü ziyarete gittik. Hanedanın av köşkü olarak kullandığı bu mekan zamanında pek çok spekülasyona neden olmuş. Rehberimizin dediğine göre birçok filme de konu olmuş Mayerling faciası İmparator Joseph ve Elisabeth’in tek oğlu Prens Rudolph’un yatak odasında Mary Vetsera ile ölü bulunması hadisesidir. Bu olay cinayet mi intihar mı hala çözülememiştir. Bu hazin olaydan sonra bu köşk bir manastıra dönüştürülmüş ve halen de rahibeler burada ikamet etmekteymişler. Biz rahibeleri göremedik hiç, çünkü katolik mezhebinin çok katı bir inancını taşıdıklarından insanları gözükmüyorlarmış. Prensin öldürüldüğü oda da şu an kilise olarak kullanılıyor. Bu olayı öğrenmek ve o mekanı gezmek benim için bambaşka bir deneyim oldu.
Bu geziden sonra yine rehberin ekstra olarak düzenlediği Seegrotte Baden Şehri ( Viyana Ormanları Turu ) turuna katıldım. Viyana’nın el değmemiş yemyeşil ormanlarında gezmek bana huzur verdi. Durup kendimi dinlememe ve mutlu olmak için ne kadar çok nedenim olduğunu fark etmemi sağladı.
Viyana’ya gelip de bir klasik müzik konserine gitmemek olmazdı. O yüzden akşamımı bir konsere ayırdım. Harika bir orkestrayla müziği taa iliklerime dek hissettim tabir-i caizse. Sonra otelime döndüm ve kulaklarımda hala müziğin eşsiz ritmiyle odama çıktım.
3.GÜN
Otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra grubumuzla özel Jolly Tur otobüsümüze binip Prag‘a doğru yol aldık. Prag yolu üzerinde rehberimiz isteyenlerle ekstra UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan harika bir Orta Çağ kasabası olan Cesky Kurumlov‘a gezi düzenledi. Tabii ki bu tura katılmayı da ihmal etmedim. Rehberimizle beraber bu küçük tarihî kasabanın sokaklarında gezmeye başladık. Cesky Krumlov Kalesi ziyaret ettiğimiz ilk yapıydı. Zamanında bölgenin nüfuzlu ailelerinden birine ait olan bu kale, şimdilerde müze olarak kullanılıyor. Kalenin içini ve bahçesini gezebiliyorsunuz. Sonrasında şehir merkezine gidip o küçük şirin evlerin sokaklarında yürüdük ve Vltava Nehri‘nin kıyısında vakit geçirdik.
Cesky Kurumlov’daki küçük gezimizin ardından Prag yolculuğumuza devam ettik. Prag‘a varışımızın hemen ardından şehri gezmeye başladık. Otobüsümüz bizi Prag Kalesi yakınlarında bıraktı ve Kale Meydanındaki gezimize başladık. Prag Kalesi şehrin en yüksek tepesine inşa edilmiş, bu kaleden şehre bakmak cidden çok etkileyiciydi. Ayrıca kale içinde birkaç tane dinî yapı da yer alıyordu. Bu yapılar Aziz Vitus Katedrali ve Aziz George Bazilikası idi.
Kale Meydanı’nda çok fazla görkemli yapı bulunuyordu. Bu yapılardan en görkemlisi de Schwarzenberg Sarayıydı. Yüksek tavanlı ve dış yapısı gravürlü olan bu binanın da bol bol fotoğraflarını çektim.
Buradan direkt Eski Şehir Meydanı’na gittik. Buradaki ilk hedefimiz IV. Charles Köprüsü oldu. Prag’ı ikiye ayıran Vltava Nehri’nin üzerinde birçok köprü var, fakat IV. Charles Köprüsü trafiğe kapalı ve köprü üzerinde çeşit çeşit satıcı var. Bu köprü üzerinden Prag’ın bambaşka bir manzarası vardı.
Öğle yemeği molasının ardından şehri gezmeye Astronomik Saatin bulunduğu yerle devam ettik. Rehberimiz bu binayla ilgili oldukça duygusal bir öykü anlattı. Bu öyküyü sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bu saati yapan kişi bunun bir benzeri daha yapmasın diye işi bittikten sonra gözlerini oymuşlar ve bunun üzerine bu binanın mimarı da saatin bir parçasını alarak saatin uzun yıllar çalışmasına engel olmuş. Bu saat her saat başında çaldığında pencere önünden Hz. İsa ve 12 Havarisi’nin geçmesi.
Yorucu bir günün ardından otelimize yerleştik ve kendimi hemen yatağa attım açıkçası.
4.GÜN
İlk Prag sabahıma uyandım ve doğru kahvaltıya… Kahvaltımızın ardından rehberimiz dileyenlerin serbest zaman geçirebileceğini dileyenlerin de öğle yemeğinin de içinde olduğu ekstra düzenlenen Karlovy Vary turuna katılabileceğini söyledi. Turlarda genellik bilen birinin rehberliğinde olmayı sevdiğimden ekstra tura katılmaya karar verdim. Karlovy Vary şirin mi şirin evleri ve kaplıcalarıyla sıcacık bir şehir. Mustafa Kemal Atatürk bile bu şehre kaplıcaları için gelmiş. Bir de buranın sokak lezzetlerinden spa gofreti çok beğendim. Bir tatlı çeşidi olan ve sıcak yenen bu lezzet favorim oldu. Bu küçük şehirde güzel bir gezi yaptıktan sonra otelimize gittik.
Akşam isteyenler kendi gezintiye çıktı, isteyenler de rehberimizin ekstra olarak düzenlediği Vlatava Nehri’nde tekne turuna çıktı. Gece Prag’ı bir de nehirden seyretmek bir başka güzeldi. Işıl ışıl şehir ışıkları ve köprülerin muhteşem görüntüsü beni mest etti. Gecenin sonunda otele odama öyle bir mutlulukla çıktım ki anlatamam.
5.GÜN
Sabah otelimizde grup arkadaşlarımızla eğlenceli bir kahvaltının alışveriş için serbest zamanımız oldu. Prag sokaklarında aileme küçük hediyelikler almak için dolaşmaya başladım. Annem için tabii ki porselen eşyalardan birkaç parça seçtim. Babama da Prag’ın meşhur bira bardaklarından aldım. Arkadaşlarıma da küçük matruşkalardan epey bir aldım.
Dileyenler rehberimizin ekstra olarak düzenlediği yemek içermeyen Dresden turuna katıldı. 5.günü kendime ayırıp bu tura katılmadım ve Prag sokaklarında serserice dolaştım.
Akşam ekstra olarak düzenlenen Orta Çağ gecesi konsept olarak ilgimi çektiği için katıldım. Orta Çağ dekoruyla süslenmiş bir gece kulübüne gittik. Tüm çalışanların Orta Çağ kıyafetleri içinde olduğu, canlı dönem müziklerinin çalındığı bu gecede inanılmaz eğlendim. Menüde tabii ki patates ve bira vardı.
6.GÜN
Sabah kahvaltımızı bir güzel yaptıktan sonra otobüsümüzle yine bir Orta Çağ şehri olan Budapeşte’ye doğru yolla çıktık. Yol üzerinde rehberimiz ekstra Bratislava gezisi düzenledi. Küçük ülke Slovakya’nın en büyük şehri olan Bratislava’da Eski Şehir Bölgesini ilk önce gezmeye başladık. Sonrasında bembeyaz yapısıyla Bratislava Kalesi‘ni gezdik. Avrupa’daki Orta Çağ’dan kalma yapıların günümüze dek korunmasına hayranım. Kaleden şehrin muhteşem görüntüsüyle mest olduktan sonra şehrin en önemli dinî yapılarından St. Martin Kilisesi‘ni görmek için kalenin dar merdivenlerinden şehir merkezine doğru indik. Şehrin her yanından karşımıza harika heykellerin çıkması, sanatla iç içe bir şehirde gezmek enfesti. Gotik mimarisiyle insanı büyüleyen St. Martin Kilisesi de fotoğraf albümündeki yerini aldı.
Gezimizi tamamladıktan sonra Budapeşte’ye doğru yolumuza devam ettik. Budapeşte‘ye ayak basar basmaz şehri gezmeye başladık. Şehrin merkezi Kahramanlar Meydanı ile başlayan gezimizde, meydanın tam ortasında bulunan ünlü Macar Kralının heykeli dikkat çekiciydi. Ardından meydana çok yakın bir yerde bulunan St. Mathias Katedrali‘ne gittik. Bu katedralin zamanında Osmanlı tarafından camii olarak kullanıldığını öğrenmem beni çok şaşırttı.
Şehri izleyebileceğiniz en güzel yer de kesinlikle Balıkçılar Kalesi. Bu kaleden uzun müddet inmek istemedim. Budapeşte köprüler açısından da Prag gibi zengin bir şehir. Bu sebeple ihtişamlı köprüler Zincirli Köprü ile Erszebet Köprüsü’ne ayak bastık.
Akşam Budapeşte’deki otelimize yerleştikten sonra isteyenler ekstra olarak düzenlenen yemekli, içkili, müzikli Macar Folkloru ve Çigan Gecesi eğlencesine katıldılar. Çok katılmak istememe rağmen gündüz epey yoğun geçtiğinden odamda dinlenmeyi seçtim.
7.GÜN
Budapeşte’deki otelimizde sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra rehberimizin ekstra olarak düzenlediği Esztergom&Visegrad&Szentendre turuna çıktık. Budapeşte’ye 50 km uzaklıktaki Esztergom şehrine doğru yola çıktık. Şehirde ilk gittiğimiz yer Türkler için de önemli bir yer olan Esztergom Kalesi‘ni ziyaret ettik. Bu kaleden Tuna Nehri’ni ve şehri izlemek harikaydı. Ardından şehrin en önemli dinî yapısı Esztergom Bazilikasını ziyaret ettik. Gezimizin ikinci durağı küçücük yemyeşil köy Visegrad’da ilk gittiğimiz yer Visegrad Kalesi oldu. Yemyeşil köy sokaklarında bir süre dolaştıktan sonra üçüncü durağımız Szentendre‘ye doğru yola çıktık. Bu küçük kasaba Osmanlı döneminde ülkeden kaçan Sırpların kurduğu bir köymüş. Köy evleriyle, Arnavut kaldırımı taşlı yollarıyla bu kasabayı gezmek beni çok mutlu etti.
Akşam asla kaçıramayacağım ekstra olarak düzenlenen Tuna Nehri tekne turuna katıldım. Tekne turumuz boyunca saydığıma göre 9 köprünün altından geçtik, fakat bu köprülerden sadece iki tanesi trafiğe açıktı. Şehri bir de tekne turuyla gezmek çok farklıydı. Teknede giderken şehrin Buda tarafını gözlemlerken, dönüşte Peşte tarafını bir kez daha gezmiş oldum.
Tuna Nehri’nde şehrin ışıklarıyla mest olmuş bir şekilde odama dönüp harika bir uyku çektim.
8.GÜN
Maalesef bir haftalık Orta Avrupa masalının daha sonuna geldik bugün. Sabah otelde kahvaltımı içimde hem mutluluk hem de hüzünle yaptıktan sonra grubumuz ve rehberimizle Viyana Havaalanına ulaşıp İstanbul’a uçuş için işlemlerimizi yaptık.
Masal gibi bir yedi günün ardından İstanbul’a alışmam biraz zaman aldı açıkçası. Bundan sonraki hedefim Viyana, Prag ve Budapeşte’yi ayrı ayrı birer hafta ayırıp dolu dolu gezmek olacak.