Milano Gezi Notlarım

Milano ve Anılar…

“Yaşanacak bir yaşam vardır.

Binilecek bisikletler vardır.

Yürünecek yaya kaldırımları ve tadına varılacak güneş batışları vardır.”

Yaşamın Ucuna yolculuk / Tezer Özlü

Milano sokaklarında yürürken hep bu dizeler ve rahmetli Tezer Özlü vardı aklımda. Sıradanlığın ve sıradan insanların dikenli teller gibi ruhuna açtığı yaralar yüzünden kısacık kaldığı bu dünyada, her anına hayat kattığı için aslında çok uzun yaşayan, kitaplarının her satırında kendimi bulduğum kadın… Aklımda o vardı çünkü gittiğim hiçbir ülkede, hiçbir şehirde kendimi yabancı gibi, turist gibi, gezmeye gelmiş gibi hissetmedim. Hep orada yaşamışım gibi, oralıymışım gibi benimsedim.Bu yüzden otelleri değil apartman dairelerini tercih edişim. Hele Milano’ya iş için gidip  7 gün kalınca üstelik de otel değil bir apartman dairesinde kalıp, o şehrin insanı gibi yaşayınca, çöp atmaya gittiğinde gördüğün manzara karşısında dumur olup hangi torbayı hangi kutuya atman gerektiğini araştırınca, yürüme mesafesindeki Carrefour’dan bol bol alışveriş yapınca hayatım boyunca yaşadığım eve geldiğimde söylemediğim sözü sadece 7 gün yaşadığım ev için, neredeyse her gece dönüşte söyledim. “Evim evim güzel evim” nasıl da benimsemişsem…

Önce soğuk geldi bana Milano… Alışmışız İzmir’in cıvıl cıvıllığına, gece eve kaçta dönersen dön sokakta insan kalabalığına, geç saatlere kadar açık dükkanlara. Saat 21:30 da Duamo Meydanı’nda en büyük mağazaların hatta Armani Cafe’nin bile kapandığını görünce yok dedim daha ilk günden ön yargılı bir şekilde bu şehir soğuk. Hele gece eve dönerken sokakları bomboş, sitenin dış kapısını kilitli, sanki terk edilmiş gibi ışıksız bulduğumuzda Nurşah da ben de biz neredeyiz dedik birbirimize. İzmir kızıyız biz... Alışığız Alsancak’ın ışıklarına, ama sonraki günlerde geceki sessizliğe alışınca, o sessizlikte bol bol yürüyünce, azıcık karmaşık metroyu da çözünce, bir de gözümüz de karnımız da tıka basa doyunca kesinlikle sevdik.

Eğer Milano’ya gitmeye karar verdiyseniz size tavsiyem dönüşte tartıya çıkmayın. En az 2 kg alarak döneceksiniz. Zira bu şehirde her şey nefis. Mağazalardan bahsetmeyeceğim bile… Tam bir şölen, kendinizi kaybetmeniz an meselesi. Midenizi ve kredi kartınızı koruyabileceğinizden emin olunca Milano için uçak biletlerinizi alabilirsiniz.

Şehirde 3 havaalanı var. Malpensa, Linata ve Bergamo… Malpensa, Roma’da bulunan Fuimicino Leonardo Da Vinci havaalanından sonra İtalya’nın en büyük 2. havaalanıdır. Centrale Metro istasyonundan shuttle bus ile kolayca ulaşabilirsiniz. Bilet fiyatları 7,5 EURO.

Linata genelde ülke içi ve kısa mesafeli hatlar için kullanılan bir havaalanı. Bergamo ise Bergamo şehrine yakın, küçük bir havalanı. Genelde ucuz havayolları bu havaalanını tercih ediyormuş. Biz Pegasus ile seyahat ettik. Giderken Bergamo, dönüşte ise Malpensa havaalanından uçtuk. Böylece her 2 havaalanını da görmüş olduk. Bergamo Havalimanından Milano Centrale istasyonuna yine shuttle bus ile ulaşım çok kolay. Kişi başı 5 EURO. Gitmeden telefonunuza bir metro haritası indirirseniz buradan sonra da otelinize kolayca ulaşabilirsiniz. Metro hatları bize önce biraz karışık geldi, ama çabuk çözdük. Kırmızı, sarı ve yeşil olmak üzere 3 ana hat var.

Gelelim  Milano’da gezilecek yerler nerelerdir ? Milano’da ne nerede yenir ?

Kısaca sizin için bir Milano şehir rehberi hazırlayacağım. Tabi ilk önce herkes gibi metronun merdivenlerinden çıkarken görmeye başladığınız o devasa katedral sizi büyüleyecek. Eğer 2 günden fazla Milano’da kalıyorsanız da buluşma noktalarınız, yol tarifleriniz, adres araştırmalarınız her şey Duamo‘ya göre olacak.

Milano

Duamo Meydanı‘nda bulunan katedral 11.700 metrekare zemin alanı ile Avrupa’nın 4. büyük katedralidir. Katedralin yapımına 1386 yılında başlanmış ve yapımı 500 yıl sürmüştür. Tam karşısında ise dünyanın en eski alışveriş merkezlerinden biri olan Vittorio Emanuele bulunmaktadır. Alışveriş merkezini gezerken bir ritüeli gerçekleştirmeden çıkmayın. Dört koridoru birleştiren kubbenin altındaki boğa figürlü mozaikte kendi etrafınızda 3 kere dönerek dilediğiniz dileğin gerçekleştiğine inanılıyor. Hani Tanrı’nın belki boş anına denk gelir,  hiçbir fırsatı kaçırmıyor dünyanın her yerinde bir dilek dileyecek sebep buluyor birini gerçekleştireyim azcık yakamdan düşsün şu kız der diye ben yine dileğimi diledim.

Milano

Vittorio Emanuele’yi koridor olarak kullanıp karşı tarafa geçtiğinizde ise sizi önce Leonardo Da Vinci heykeli karşılayacak, karşısında da La Scala… Dünyanın en iyi bilinen operalarından biri. Ve siz o sokaklarda dolaşırken kendinizi kesinlikle özgür ve mutlu hissedeceksiniz.

Ve… Duomo’dan aşağı doğru yürüdüğünüzde ise karşınıza Sforzesco Kalesi çıkacak. Kaleden geçtiğinizde ise sizi Sempione Parkı karşılayacak. Eğer bahar aylarında Milano’ya gelmişseniz şanslısınız demektir. Kitabını, sevgilisini, çocuğunu alan bu parka gelir şarabını açıp piknik yapar. Siz de çimlere uzanın ve anın tadını çıkarın.

“Yaşadığım anların, onları yaşarken anıya dönüştürdüğünü algılar, onları yaşarken anılaştırırdım. Sonra bunu en güzel biçimde Savinio’da okudum: “Yaşanan an da anı olacak.” diyordu Tezer Özlü… Aklın yolu birdi işte yaşadığınız anları şölene dönüştürerek yaşadığınız sürece yaşamış olacaksınız. Yoksa herkes gelip geçiyor bu dünyadan. Hissedin o ıslak çimleri altınızda, çekin içinize sokakların kokusunu, dokunun taş duvarlara… Ruhunuza işleyerek yapın, çünkü onlar kalacak yanınıza. Bu dünyada biriktirilecek en değerli şey “anılardır”… Yaşadığınızın kanıtı onlar.

Kaleden sonra rotanız Navigli olsun. Kanallar bölgesi… Güneşi orada batırın bence. Biz öyle yaptık. Önce kanal boyu dolaşıp şirin cafelerin önünden geçin, ama dönün dolaşın güneş batmadan, alın biranızı kanal kıyısına gelin oturun. Oturun o taşa, en sevdiğiniz şarkının melodilerini hissedin kulaklarınızda. Huzur dolsun içinize. Birazdan sokaklar çılgın bir kalabalık ile dolacak. Her yerde sohbet edip, içkilerini yudumlayan gençler ve genç kalanlar olacak zira burası özellikle cumartesi  geceleri ki biz de cumartesi gecesi gittik, İtalyan gençlerinin uğrak mekanı. Eğer akşam yemeğini de burada yemeye karar verirseniz size nefis bir Arjantin Restoranı tavsiye ederim. El Porteno...

Milano

Milano yalnızca görsel bir şölen olmayacak tabi ki. Dedim ya bu şehirde her şey nefis. Makarnaları ve pizzaları elbette güzel ama et konusunda da çok başarılılar. Mozerella ve parmesana ise doyamayacaksınız. Yemeğin üzerine içtiğiniz buz gibi ferahlatan limonçello ve yanında yiyeceğiniz tiramisu, cannoli, panna cotta sizi büyüleyecek. Sokaklarda dolaşırken dondurmanın en nefisini yiyeceksiniz.

Ve nefis bir şey daha var ki, Panzerotti… Domatesli ve mozerellalı olanı tercih ettim ben. Luini ‘de yiyeceksiniz. Duamo Katedrali’ni sağınıza aldığınızda, Vittorio Emanuele’den sonraki 3. sokaktan sağda. Hemen yanında da Di Gennaro Ristorante Pizzeria var ki en nefis pizzayı da orada yiyebilirsiniz. Diğer bütün yemekler ve tatlılar içinse özellikle 3 yer önereceğim. Nabucco, Paper Moon ve Bagutta.. Nabucco, Brera bölgesinde. Paper Moon, San Babila metro istasyonunun tam karşısındaki sokakta solda. Bagutta ise az ilersinde sağda.

77 doğumlu, denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız hem deniz kokan şehirin kızı.Kararsız kararlı bir terazi.Yetinmeyi bilmeyen bir bilgi arsızı, doymak bilmeyen bir kitapkurdu, yenilikleri seven bir lezzetperisi, gezmeyi seven bir hayat kaçkını, yüreği sevgi dolu bir insan, aşksız ve kahvesiz yaşayamayan bir fani. İyi ki blog yazıyorum sloganıyla www.lezzetkahvesi.com blogunun sahibesi. Uç uca ekli hikayelerden oluşur hayat, bir sebebin başka bir sebebi doğurduğu. Ben hikayemi hayata bıraktım. Yaşıyorum, gülüyorum, geziyorum, yazıyorum..

3 Yorum

  1. Harika bir seyahat yazısı okudum.
    Görselleriyle de Milano’ya gitmeyen birisi olarak gezmiş kadar oldum.
    Teşekkürler.

  2. Harika bir yazı olmuş. Anlatım dili çok iyi, okurken sıkılmıyor ve kafanızda rotayı belirleyiveriyorsunuz. Milano’yu gidilecek yerler listeme hemen ekliyorum. Sevgiler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir