Mehmet Turgut Röportajı

Fotoğrafçılık sayesinde birçok yeri keşfetme olanağı buldum.

Aileden fotoğrafçı bir adam, bir fotoğraf sanatçısı, Türkiye’de fotoğraf deyince akıllara gelen ilk isim, yönetmen, sunucu, yapımcı Mehmet Turgut… Hayatına birçok alanda çalışmayı, projeyi, yapımı sığdıran Mehmet Turgut ile yoğun temposu arasında fırsat bularak son zamanlardaki projeleri, seyahatleri, tatil planları üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. 

Dedenizle başlayan, ardından babaannenize musallat olan, ardından amca ve babanıza bulaşan aile boyu bir fotoğrafçılık geçmişiniz var. Bu çılgın aile ve fotoğrafçılıkla tanışmanız hakkında bizlere neler söylemek istersiniz?

Benim ailem yaklaşık 100 senedir fotoğrafçı. Zamanında dedemin Ermeni arkadaşının ona bir borcu oluyor ve ödeyemiyor. Bunun yerine var olan borcunu bir fotoğraf makinesi seti ile ödüyor. Dedem bunları satmak yerine fotoğrafçılık yapmaya başlıyor. Yaşadıkları dönemde bir süre sonra babaannem de fotoğrafçı oluyor. Ailede geriye amcam ve babam kalıyor. Amcam da Almanya’da çok önemli bir fotoğrafçılık okulunda okuyor ve Türkiye’ye saha-reklam fotoğrafçılığı yapmak için dönüyor. Geriye babam ve ben kalıyoruz ki artık fotoğrafçılık bizim kanımızda gezinen bir yetenek. Fotoğrafçılığı hücrelerimize varana değin yaşatıyoruz.

Mehmet Turgut şu anda neler yapıyor? Hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz?

Şu an da bir edebiyat dergisi olan Tuhaf’a görsel açılardan destek veriyorum. Yazılarımı ve fotoğraflarımı da dergide paylaşabiliyorum. Gerçekten harika bir dergi, tavsiye edilesi… Biliyorsunuz 46 diye bir dergim var. 9 yıl boyunca onu çıkarttım. Keza CNN Türk ekranlarında  60 bölüm boyunca fotoğraf ve sanat programı yaptım. Şu anda da Motto Müzik’te Allianz’ın Türkiye’deki ilk kurumsal kanalında ayda bir gün, yine konuklu bir fotoğraf programı yapıyorum. Ve de en önemlilerimden bir tanesi Yekta Kopan’ın editörlüğünü yaptığı kitabım “30”… Kendimi gözlemleme fırsatı bulduğum ve her 10 yılda bir çıkartmayı planladığım bu kitapla da projelerime devam edeceğim.

Biraz popüler bir soru ile ilerleyelim. Yoğun temponuz içerisinde hangi filmleri, dizileri, oyunları takip ediyorsunuz?

Öncelikle Blutv’de yeni başlayan The Handmade’s Tale’i izliyorum. Görüntü ve konusuyla gerçekten çok iyi. İzleyeni kendine çeken bir dizi. Her gün akşamları 1 ya da 2 film izlemeye dikkat ediyorum, film izlemeyi çok seviyorum. Çok fazla film izliyorum. En çok İran ve Uzak Doğu sineması seviyorum. Onun dışında takip etmeyi sevdiğim bir diğer dizi ise Black Mirror. Gerçekten her bölümüyle çok etkileyici bir dizi. Tüm bunlardan geriye kalan zamanda ise yine herkesin izlediği Game of Thrones gibi dizileri takip etmeye çalışıyorum.

Günün stresinden ve hayatın koşturmacasından biraz olsun sıyrılmanın en etkili yollarından biri seyahatler ve geziler. Yoğun iş programı arasında Mehmet Turgut kısa kaçamaklara, gezilere fırsat bulabiliyor mu?

İşim dolayısıyla çok fazla gezme fırsatı buluyorum. Keza dünyanın birçok noktasına işim yüzünden yani fotoğraf çekimleri için gittim. Onun dışında da kendime özel zamanlar yaratıp, dünyanın çeşitli bölgelerindeki müzik festivallerine arkadaşlarım ile birlikte gitme olanağı yakalıyorum. Beğendiğimiz bir rock festivalini seçerek, kendi seyahat rotamızın başlangıcını belirliyoruz. Festival bittikten sonra da, trenle festival çevresindeki birkaç ülkeyi ziyaret edip yeni yerler keşfedip dönüyoruz. 

Seyahat rotalarınızı nasıl belirliyorsunuz? Kültür gezileri mi, deniz/kum/güneş gezilerini mi tercih ediyorsunuz?

Aslında senenin kısa bir zaman diliminde Türkiye’de Marmaris, Bozburun Selimiye, Datça gibi hem ormanın denizle birleştiği hem de doğal güzelliği olan, denizi şahane olan yerlerde sakin bir tatil yapıyorum. Festival zamanlamalarını denk getirebilirsek festivallere mutlaka katılmaya çalışıyorum. Ki tatilimi doya doya devam ettirmek istiyorsam Marmaris’e gitmişken Rodos ve diğer Yunan adalarını da gezmek, en sevdiğim şeylerden bir tanesi.

Yeni yerler, insanlar, kültürler keşfetmek Mehmet Turgut için ne anlam ifade ediyor?

Bu konuda fotoğrafçıların çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Çünkü gittiğiniz bir ülkede elbette birçok insanla tanışıyorsunuz, yakınlık sağlayabiliyorsunuz. Özellikle de bir fotoğrafçıyla tanıştığınızda durum biraz daha değişiyor. Kendi çevrenize farklı bakış açıları katma fırsatı yakalıyorsunuz. Örneğin İtalya’da bir arkadaşım var. Paris‘te tanıdığım ve çok sevdiğim biri var. Diğer ülkelerde de keza sayısız tanıdık edinebiliyorum.

Siz mesela nasıl kendi ülkenize, yaşadığınız yerlere, sokaklara hakimseniz, onlar da haliyle kendi yaşadıkları ülkeye çok hakimler. Ve bu konuda bilgi alışverişinde bulunmak benim için kesinlikle çok değerli oluyor. Nereye gidilmesi konusunda size birkaç yer öneriyorlar. Siz aldığınız tüyolar sayesinde bir anda normal turistik geziden çok farklı bir boyuta geçebiliyorsunuz. Oraların lokal noktalarına gidip görme ve belki de fotoğraflama şansınız oluyor.

Bugüne kadar gördüğünüz coğrafyalar içerisinde sizi en çok etkileyen yer neresiydi?

Aslında fotoğrafçılık sayesinde birçok yeri keşfetme olanağı buldum. Öncelikle Asya bölgesinde birçok yer gördüm, ama onların içerisinde Kamboçya beni çok etkiledi. Kamboçya’da Angkor Vat Tapınakları bence herkesin mutlaka uğraması gereken bir bölge. Oradaki tapınakların ağaçlarla birleşmesi inanılmaz bir görüntü sunuyor. Orası kesinlikle arkeologların aklını kaçırdığı bir bölge.

Bence Mısır piramitlerinden çok daha güzel ve çok daha inanılmaz bir nokta. Amerika bölgesine geldiğimizde New York ya da Los Angeles demeyeceğim. Çünkü özellikle de New York bana İstanbul’un biraz daha kalabalık, biraz daha gelişmiş bir bölgesi gibi. Buralar yerine Nashville Tennessee diyeceğim. Çünkü orası hem kültür olarak hem de country ve rock müziğin doğduğu yer olarak beni çok etkiliyor. Ve gerçek kalmış nadir bölgelerden bir tanesi olduğuna inanıyorum. Avrupa’da ise Berlin beni çok etkiliyor. Aslında sevdiğim çok şehir var. Floransa’yı da seviyorum. Prag’ı da seviyorum. Ama Berlin hem sanat hem eğlence hayatı hem de insanların diyalogları açısından bence Avrupa’nın merkezi. Keza tarihiyle de zaten insanı büyülemeye yetiyor.

Pek çok yer gördünüz, doğasıyla ve insanıyla tanıştınız. Henüz görmediğiniz hangi coğrafyaya seyahat etmek istersiniz?

Kesinlikle bir sonraki planım Uzak Doğu’yu biraz daha incelemek. Yani yine Tayland’dan başlayan, ama daha da uç noktalarına giden, oraları da dahil eden bir seyahat rotası çizmeyi düşünüyorum. Bu planı müzisyen arkadaşım Evren Uysal ile konuştuk. Sırt çantamızı alıp, bayağı yirmili yaşlarımıza geri dönüp Uzak Doğu’yu tekrar bir elden geçirip, iyice derinliklerine inmek istiyoruz. Çünkü merak ettiğimiz bir coğrafya ve merak ettiğimiz bir kültür var orada.

Dünyanın birçok noktasında deneyim sahibisiniz, gezdiğiniz yerleri fotoğraflarken hiç bunlar üzerine belgesel çalışması yapmayı düşündünüz mü?

Bir insan o işe hayatını tamamen adamalı bence. En azından ben öyle düşünüyorum. Ben iş için değil de keyif için gezmeyi tercih ediyorum. Keyif için gezerken tabii ki cep telefonuyla bile olsa çektiğiniz güzel fotoğraflar olabiliyor. Ama dediğim gibi mesela ben Uzak Doğu ile ilgili bir şey yapmak istesem buna hayatımı adamam lazım bence. En azından hayatımın minimum bir 10 yılını oraya adamam, araştırmam, kendimi bu konuda geliştirmem ve sonra bunu belgelemem gerekiyor. Belgeselcilik başlı başlına bu tür sebeplerden ötürü bana göre çok zor bir iş. Şöyle düşünün, bir bilim adamı bir böceğin peşine takılıp onunla bir ömür yaşıyor. Ya da bir kuş kafesine takılıp bir ömür yaşıyor ve bu o kadar da kolay bir durum değil.

Bir seyahate çıkarken çantanızda genelde neler oluyor? Bir yolculuğa çıkarken en çok ihtiyaç duyduğunuz eşyalar hangileri?

Ben öncelikle çok iyi bir iklim araştırmacısı olduğumu düşünüyorum. Gideceğim yerin mutlaka iklimini yani hava şartlarını bilmem ve ona göre kıyafet tercihinde bulunmam gerekiyor. Ondan sonra gideceğim ülkenin sosyo-ekolojik toplumsal kural ya da uygulamalarını çok iyi araştırıyorum ve ona göre tedbir alıyorum. Nasıl yaşadıklarını iyi araştırıyorum. Yani elimizin altında bulunan teknoloji sayesinde kendime bu tarz bilgilerin donanımını da sağlıyorum. Çünkü bazı ülkelerde bizde olmayan kurallar bulunabiliyor. Örneğin, Singapur’da sakız çiğnemek yasak nedeni ise eskiden iki Amerikalı turist ağzındaki sakızı metronun sensörüne yapıştırmış ve bu olay kazaya sebep olmuş. Bu durumdan sonra sakız yasaklanmış.

Mantıklı sebepleri olduğu kadar gerçek anlamda mantıksız sebeplerden ötürü yasaklanmış birçok kurala da şahit olabilirsiniz. O yüzden bunları iyi araştırmak gerekiyor. Ülkenin sağlık durumuna göre tedbir amaçlı aşılarını yaptırmak gerekebilir, bunları iyi bilmek lazım. Onun dışında benim çantamda olmazsa olmaz diyebileceğim şey zaten herkesin çantasında olması gereken şeyler. Ve ben, beni fazladan yoracak şeyleri dışarı atmaktan yanayım. O yüzden çok büyük bavullarla seyahat etmeyi sevmiyorum. Sırt çantası seyahatlerimde her zaman beni kurtarıyor.

Jolly Tur ailesine tavsiyede bulunabileceğiniz bir seyahat rotası var mıdır?

Türkiye’de sakin, güzel, tatlı bir tatil yapmak istiyorlarsa Ege’nin Akdeniz’le buluştuğu noktaları tercih edebilirler. Datça’ya, Marmaris’e, Selimiye’ye gidip hiç keşfedilmemiş yerleri keşfedebilirler. Zaten oralarda inanılmaz koylar mevcut. Farklı güzellikteki tatların keşfine çıkabilirler. Karşıya geçtiğinizde oradan Rodos’a gidip, bir ada seyahati gerçekleştirebilir ve bir uçtan diğer uca kadar hem en güzel yemeklerin yenilebileceği hem de eşsiz denizlerde yüzülebileceği tatillerinin tadını çıkartabilirler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir