Karadeniz Yaylalarının Tadına Varmak…

Jolly Tur Kültür Turları Müdürü Kerem Gökçe ile Karadeniz turuna devam ediyoruz. Bu haftaki rotamız fındığın başkenti Giresun ile aristokrat şehir Trabzon…

Ordu Melet Çayı‘nı geçerek vardığımız Doğu Karadeniz’de ilk durağımız Giresun. Şehrin ismini Keresus adı verilen ve tüm Avrupa’ya bu bölgeden gittiği rivayet olunan alacalı kirazdan aldığı söylenir. Fındığın en çok yetiştiği ilimizdir. Eski şehir merkezinde Rumlar’la Türklerin yaşadığı ihtişamlı konaklar, camiye dönüşen kiliseler ile Giresun Kalesi gezilmesi gereken önemli yapılar arasında iken Kuva-yi Milliye hareketinin önemli isimlerinden Topal Osman’ın mezarı da ziyaret edilen yerler arasında yer alır. Tirebolu-Görele-Beşikdüzü üzerinden köftenin başkenti olan Akçaabat‘a ulaşabilirsiniz. Öğle yemeğinde mutlaka köfte yemelisiniz. Elbette porsiyon ile değil kilo ile… Köfte, piyaz, gaygana, mısır ekmeği, turşu kavurması yöredeki leziz yemeklerden bazıları.

ANI ÖLÜMSÜZLEŞTİRİN
Yemeğin ardından bulutlar ülkesi olan Hıdırnebi Yaylası‘na çıkın. Buzul göllerinden Balıklı Gölü gördükten sonra doğal ortama uygun yapısıyla dikkat çeken yayla kentte konaklamak harika bir seçenek olacaktır. Akşam yemeği sırasında horon ve kolbastı sizlere farklı bir gece yaşatacak. Sabah yayla havasını içinize çekerek köy kahvaltısının tadına varın. Yayla yaşamını merak edenler ise kahvaltının ardından ellerinde fotoğraf makineleri ile kendilerinden çok daha önce kalkmış, çayırlarda hayvanlarını otlatan, güneşin ilk ışıklarıyla tırpanlarını ellerine alarak zamana karşı yarışan peştemallı kadınları fotoğraflayarak anı ölümsüzleştirebilir.

Yaylada kısa yürüyüşlerin ardından şehre inerek kuruluşu tam olarak bilinmemekle beraber Doğu Karadeniz’in en aristokrat şehri olan Trabzon‘u gezebilirsiniz. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapan, tarihin her aşamasında ticaretin önemli olduğu bu kentte İskitler, Cenevizler, Bizanslılar ve Osmanlıların izleri görülebilir. Trapezus (düz alan, masa) Kommenlerin 13.yy’da kurduğu Kommenos İmparatorluğu’nun başkenti olarak kullanılmış. 1461’de Fatih Sultan Mehmet’in şehri almasıyla Osmanlı İmparatorluğu’na dahil olmuş. Şehir merkezinde 1924’e kadar yaşayan Rumlardan kalma eserler göze çarpmakta. Bunların arasında en önemlilerinden biri olan Ayasofya Kilisesi; 13.yy başlarında Kommenos kralı tarafından yapılmış. Adem ile Havva’nın yaratılışının tasvir edildiği kabartma yapının en ilgi çeken bölümü. 1964 yılında müzeye çevrilen kilisenin avlusunda çayınızı yudumlarken tarihe tanıklık eden bu yapıyı hissetmeye çalışın. Buradan ayrılmak zor olsa da sizi bekleyen diğer bir güzelliğe yol alın.

Kısa bir yolculuktan sonra sizi çam korusu içinde karşılayan beyaz meleği selamlayın. Atatürk Köşkü sizi muhteşem bahçesiyle hemen etkisi altına alacak. Köşk, dört katlı taş yapısıyla beraber zarif mimarisi, o dönem için yeni sayılabilecek kalorifer, banyo tesisatıyla dönemin önemli yapılarından. Rum bir tüccara ait olan köşk mübadele sonrasında belediye tarafından Atatürk’e hediye edilmiş. Merkezdeki Kunduracılar Çarşısı‘nda adıyla meşhur uzun sokakta bulunan Kostaki Konağı, Fatih Camii ile hemen yakınındaki Zağnos Köprüsü görülmesi gereken yerler arasında. Bölgenin önemli gümüş el sanatlarından olan kazzaziye ve telkarinin en nadide örneklerini Saray Gümüşçülük’te bulabilirsiniz. Alışverişin ardından Trabzon’un en önemli sembollerinden biri olan, halk arasında Meryem Ana olarak adlandırılan Sümela Manastırı‘na uğramalısınız.

SÜMELA MANASTIRI
Altındere Milli Parkı‘nın içinde yer alan, iki rahip tarafından bulunan, yapımı uzun yıllar süren, Osmanlı padişahları tarafından özel ödeneklerle desteklenen ve Ortodoks Hıristiyanları için ayrıcalıklı olan bu manastır birçok özelliği içinde barındırıyor. Maçka ilçesinde Altındere mevkiine gelindikten sonra yeşilliklerin arasında saklı bulunan dik yamaçlar üzerinde ve sadece bir noktadan görülebilen manastırı keşfe başlıyoruz. Yüzyıllar öncesinde rahiplerin manastırın yapımı sırasında kullandıkları yoldan sessizce sadece Meryem Ana Deresi ile konuşarak çıkmanızı öneririz. Rahiplerin bu yolu çıkarken taş taşıdığını oysa sizin sırt çantanızda sadece seçtiğiniz eşyaların ağırlığı olduğunu unutmayın. Manastıra vardığınızda soluklanırken gördüğünüz güzelliğe çekilen yorgunluğun değdiğini hissedeceksiniz. Dar uzun merdiven sonrasında önce ana kaya kilisesini, şapelleri, ayazmayı, öğrenci odalarını, misafirhaneyi, kütüphaneyi geziyorsunuz.

ZİGANA’DAN UZUNGÖL’E UZANAN YOL
Sümela Manastırı’ndaki gezi ve fotoğraf çekimi tamamlandıktan sonra doğanın en güzel melodilerinden olan kuş sesleri ile aynı yoldan geri inin. Meryem Ana Deresi’nin kenarında yorgunluk kahvenizi için. Biraz dinlendikten sonra eski İpekyolu güzergâhını kullanarak Zigana Dağı’na tırmanışa geçebilirsiniz. Sütlacıyla ve türkülere konu olan Zigana Geçidi ile meşhur Hamsiköy’de kekik kokan, üstü fındık kırıklarıyla bezeli sütlacı yemeyi ihmal etmeyin. Ertesi gün fıkralara konu olmuş Of ilçesinden geçerek en güzel vadilerden biri olan Ladin ormanlarının eşlik ettiği muhteşem manzaralı Solaklı Vadisi sonrasında istikamet Uzungöl.

Kerem GÖKÇE

Jolly Tur ile Karadeniz Turları için tıklayınız.

Jolly Tur Kültür Turları Müdürü

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir