Kadir Çöpdemir’in Paris Aşkı

Türkiye’nin ilk özel radyosu Süper FM’in ilk DJ’i olarak hayatımıza giren Kadir Çöpdemir, radyocu kimliğinin yanı sıra TV programcısı ve oyuncu. Ama bunların hepsinin ötesinde dünyayı merak eden ve bu merakının peşinden giderek dünyanın pek çok ülke ve şehrini gezen bir gezgin, seyahat sever…

Gezgin ruhu çocukluk yıllarında şekillenen Kadir Çöpdemir, ortaokul yıllarından itibaren coğrafya ansiklopedileri biriktirir ve seyahat edeceği ülkelerin hayalini kurarmış. Gençlik yılları itibariyle dünyayı dolaşmaya başlayan Kadir Çöpdemir için Paris hiç bitmeyen bir aşk. Çöpdemir ile seyahatleri ve seyahat etme duygusu üzerine konuştuk.

Pek çok uğraşınız var biliyoruz: Radyocu, televizyoncu, oyuncu, sunucusunuz. Ama daha çok radyocu gibisiniz. Kadir Çöpdemir şu anda neler yapıyor, hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz?

Radyo benim hiç vazgeçmediğim asla kapatmadığım dükkânım gibidir. Tıpkı bir mahalle esnafı gibi düşünebilirsiniz. Başka işlerle de uğraşabilirim; ama radyodan, radyoculuktan hiç vazgeçmem. Türkiye’de özel radyolardan 1992 yılında ilk defa seslenen DJ’yim. O günden bugüne de radyodan seslenmeye devam ediyorum. Şu anda Pascal Nouma ile birlikte Metro FM’de Aragaz programını yapıyoruz.

Televizyon çalışmaları da yapıyorum. Bu sezon TRT1’de “Kolaysa Sen Yap” adı altında bir yarışma ve eğlence programı yapıyorum. Oyuncaklara dayalı performansla bilginin bir arada olduğu bir program.

Kadir Çöpdemir

Sinema da benim için önemli. 21 Mart’ta Yeşim Salkım’la oynadığımız “Bahtiyar Bahtıkara” isimli filmimiz vizyona girecek. Bu filmde evlenmek isteyip, bir türlü evlenemeyen bir adamın hikâyesini anlatıyoruz. Dizi çalışmalarında ise ben daha çok komedi dizileri yapıyorum, fakat ne hikmetse son zamanlarda komedi dizilerine seyirci pek rağbet göstermiyor. İnsanların tercihleri değişir, komedi dizilerine rağbet olduğunda dizilerde de oynarız.

Bildiğimiz kadarıyla sık seyahat eden birisiniz. Seyahat etmek sizin için ne ifade ediyor? Nelerden kaçıyor, seyahatlerinizde neyi buluyorsunuz?

Aradığım şeyden ziyade bulduğum şeyi anlatmak isterim. Birlikte seyahate çıktığım arkadaşlarım daha pasaport kuyruğuna girdiğim zaman başka bir insan olduğumu söylerler. Demek ki, o bulduğum şey yani seyahate çıkmak beni mutlu ediyor. Çocukluk dönemimden itibaren dünyaya meraklı biriydim. Coğrafya derslerini hep çok severdim, ülkeler coğrafyası ansiklopedisi biriktirirdim. Haftalık çıkan her fasikül ile dünyanın içinde kaybolurdum, o ülkelerde ve şehirlerde gezerdim. Dünyaya açılan pencere o zamanlar benim için o ansiklopedilerdi.

İlkokul çağlarımda ülke elçiliklerine ülkelerini tanıtan broşürleri iletmeleri için mektuplar yazardım. Çoğundan da olumlu yanıtlar aldım. Bunlar benim içimdeki dünyayı gezme, görme, kavrama, içinde kaybolma dürtüsünü daha da derinleştirdi. Yaş ilerleyince ekonomik olarak daha iyi bir duruma gelince, çocukluk seyahat hayallerimi gerçekleştirmeye başladım.

İlk seyahatinizi nereye yaptınız?

İlk Paris’e gittim. Paris çocukluğumdan beri en sevdiğim şehirdi. Hala da dünyada en çok aşık olduğum şehir Paris’tir. Tabi zaman içinde Paris’i aldattığım şehirlerde oldu :)

Önce Avrupa’da dolaştım. Gezmek, görmek ve yaşamak lezzetini alınca seyahat benim için vazgeçilmez oldu. Gezdiğim yerlerde orada yaşayan insanlar ne yiyorsa onu yiyor, nerede dolaşıyorsa orada dolaşıyorum. Özellikle yerel halkın itibar ettiği yerleri geziyorum. Paris’e senede 2-3 defa gider oldum, artık sokaklarda bana yol sorduklarında tarif ediyorum.

Neden Paris’i bu kadar çok sevdiniz, hangi yönleri sizi çok etkiliyor?

Paris’e ışıklar şehri diyorlar ya, aslında ışıklar ve sürprizler şehridir. Bir sokaktan başka bir sokağa geçersiniz, karşınıza bambaşka bir ambiyans çıkar.  Bir şehrin gastronomisi ve sanat iklimi benim için çok önemlidir, bunların hepsi Paris’te olağanüstü seviyede… Dünyada iyi korunmuş şehirler var, ama Paris ruhu içinde tutmuş bir şehir, bu şehir binlerce yıldır böyleymiş intibası uyandırıyor. Paris’te kendimi çok mutlu hissederim, şımarırım. Sevdiğim kafelerinde oturur insanları izlerim, bu büyük bir zevktir. Orada oturursun ve bir hayat gözlerinin önünden geçer gider, sen de onu seyredersin.

 Paris’i aldattığım şehirler de oldu dediniz hangi şehirler bunlar?

Kyoto’yu çok sevdim, orada yaşamayı çok isterdim. Mellbrone yine çok sevdiğim şehirlerden biri. San Francisco, St. Petersburg ve Barselona’yı da çok sevdim. Bazı şehirler, kendiliğinden varlığıyla insanın göğüs kafesini genişletir, bolluk ve ferahlık duygusu verir. Bu bahsettiğim şehirler bende böyle bir his uyandırıyor. Şehirlerinde insanlar gibi ruhları vardır. Bazılarında başka bir hal vardır.

Ülke olarak İtalya’nın hayranıyım, çok defa bölge bölge gezdim, bir insanın ömrünün uzun olması Toskana’da çok daha kolay. İtalya’nın pek çok bölgesi, sükûneti, uhuleti, suhuleti ile farklıdır. 2 yıl önce kalabalık bir aile grubuyla benim rehberliğimde Toskana gezisi yaptık. Annem çok sevdi. Bu coğrafyaları görüp etkilenmeyen birisinde sorun vardır.

Türkiye’de sevdiğiniz iller, noktalar desek…

Göcek ve etrafına çok aşığım, bu bölgede bir yazlığım da var, son yıllarda daha çok bu bölgelerdeyim. Eskiden İzmir dediğimde içim daha fazla titrerdi. Artık eski etkisini bulamıyorum. Türkiye’de Kayseri, Kastamonu, Konya, Afyon gibi hususiyeti olan şehirlere gitmeyi çok severim. Büyüdüğüm şehir olan ve annemin yaşadığı Eskişehir’i hem son yıllarda rakiplerine fark atarak kendini bambaşka bir boyuta taşıması nedeniyle hem de özellikli bir şehir olması dolayısıyla çok severim. Afyon’un eski tarihi mahallerinde dolaşmayı severim. 

Tatil tercihlerinizde ülkenin/şehrin yemek kültürü, doğası etkili biliyoruz. Size deniz kum güneş mi? Yoksa kış tatili mi desek, yanıtınız ne olur?

Ben tatilin kendisini, hepsini tercih ederim. Kışını yazını ayrı ayrı yaparım. Benim tatil anlayışım biraz konformisttir. Sabah uyandığım oda benim için önemlidir, o nedenle tatillerde konakladığım otellere önem veririm. Gittiğim yerdeki lezzetleri tatmayı isterim. O bölgenin insanları ne yiyorsa onu yerim, o bölgenin gastronomisini tadarım. Öğün atlamam.

Japonya’nın gastronomisine bayıldım, mükemmel bir gastronomisi var, özellikle yemekte ön yargılı olmamak lazım, tadına bakmadan ben bunu yemem demek benim tarzım değil, gittiğim yerlerde domuz hariç her eti yedim. At, ayı, timsah, geyik, kaplumbağa, tavşan eti yedim.

Çok seyahat eden birisiniz. İlk 3 seyahat noktanız diye sorsak…

Dünyayı kavramak seyahat etmekle mümkün. Çok gezen biriyim, fakat tabii ki birincilikte Paris var. Paris’ten sonra ikinciliği Kyoto’ya veririm. Üçüncülüğü sırada ise Melbourne var. Melbourne çok etkileyici bir şehir. Avusturalya çok güzel, özgür, mutlu ve güvenli bir ülke, genç arkadaşlar eğitim planlarına Avusturalya’yı mutlaka koysunlar.

Görmeyi istediğiniz ülkeler şehirler nelerdir?

Hedeflerim arasında Arjantin, Meksika, Çin ve Kudüs yer alıyor. Çocukluğumda en sevdiğim çizgi film Marco’ydu, onun gibi Arjantin’i dolaşmak istiyorum. Bir de Arjantin’in gastronomisi ilgimi çekiyor. Meksika’nın ise bizim filmlerde gördüğümüz gibi olmadığını düşünüyorum.

Kadir Çöpdemir’in tatil valizinizde neler oluyor?

İşte o biraz gezgin ruhumla ters düşüyor. Seyahate mutlaka birkaç valizle gider, 3-4 valizle geri dönerim. Valizim her zaman kalabalık olur. Yanımda spor kıyafetlerime ek olarak mutlaka şık kıyafetlerde yer alır. Mevsime göre yazlık ve kışlıkları bir arada yanıma aldığım da olur. Seyahatlere en az 3 ayakkabı ile çıkarım. Bir takım elbise, casual pantolan ve ceketim mutlaka olur.

Alışveriş severim, seyahatler sonrasında enteresan çok şey getiririm. Stockholm’den ekmek, Japonya’dan tatlı, pasta getirdim.

Seyahatlerinizde fotoğraf çeker misiniz?

Seyahatlerde fotoğraf çekerim, iyi bir fotoğraf setim var. Taşımakta biraz zorlanıyorum ama ona da bir formül buldum, kabin boy valiz ile fotoğraf setimi taşıyorum, oldukça rahat oluyor.

Yeni yerler, insanlar, kültürler keşfetmek sizin için ne anlam ifade ediyor?

Kalp ve ruh olarak dünyayı tanıdıkça gelişiyoruz, zenginleşiyoruz. Artık dünyayı çok uygun şartlarda dolaşabiliyoruz. Gezelim, görelim, dünyaya bilelim tabiri caiz ise bir kez de biz tokat atalım. Gezmeye 20’li yaşlardan itibaren başlayalım. Irkların ırklara, kültürlerin kültürlere, insanların insanlara karışması güzeldir. Gittiğimiz yerlerde o şehirlerde yaşayanların içtiği çorbayı içelim, hayatlarına karışalım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir