İki Şehir İki Ayrı Hikaye – Sinan Vardar’ın Kaleminden

Duayen turizmci Sinan Vardar, Güneydoğu Anadolu’nun iki gözde şehri Gaziantep ve Hatay’da üç günlük keşfe çıktı. Yöresel lezzetlerin tadına baktı, iki kadim şehrin zenginliklerini gözler önüne seren müzelerini gezdi.

Birinci durak: Gaziantep
Cumhuriyet dönemi öncesine kadar Ayıntab ismiyle anılan Gazintep şehrine cumartesi sabahı ayak basıyoruz. Rehberimiz Güney Peker, Gaziantep yöresine özgü beyran içmeyi ya da güzel bir serpme kahvaltı yapmayı teklif etti. Tercihimizi serpme kahvaltıdan yana kullandık. Bizleri götürdüğü Orkide Pastanesi’nde muazzam bir kahvaltıyla güne başladık. Kahvaltının ardından şehrin en merkezi noktasında yer alan Gaziantep Kalesi’ni görerek yürümeye başladık. Yürürken bizi Osmanlı döneminde yapılan camiler karşılamaya başladı. Camileri incelerken rehberimiz sol tarafa doğru bakmamızı söyledi. Bir anda Osmanlı döneminden kalma, kurtuluş mücadelemizi tasvir eden heykellerle karşı karşıya kaldık. Özellikle Gaziantep savunmasında ismi geçen Karayılan ve Şahin Bey’in hikayelerini öğrendik. Hamam Müzesi ve Mutfak Müzesi de hemen yolumuzun üstündeydi. Şehrin şarkılarda da bahsi geçen hamamlarının eski dönemlerden beri çok meşhur olduğunu gördük. Kalenin hemen yanıbaşında yer alan Zeytinhan, 1800 yıllardan beri faaliyet gösteriyor. Başlarda sadece zeytin, zeytinyağı ve sabun satılırken şimdi ürünler çeşitlenmiş. Fıstık, sabun, baharatlar ve yöresel peynirler paketlenmiş halde hijyenik bir biçimde sergileniyor.

ÇARŞILARDA SOLUKLANMAK
Alışverişlerimizin ardından yönümüzü çarşılara doğru çevirdik. Eski dönemlerden beri tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması, Gaziantep’in önemini artırmış ve canlılığının sürekli olmasını sağlamış. 1700’lü yıllarda Darendeli Hüseyin Paşa tarafından yaptırılan Zincirli Bedesten’i gördük ilk olarak. Zamanında et ve sebze hali olarak kullanılan bedesten artık turistlerin uğrak noktalarından. Çeşit çeşit hediyelik eşyalar arasında seçim yapmakta zorlanıyorsunuz. Yorgunluğumuzu atmak üzere mola verdiğimiz Gaziantep’in meşhur tarihi Tahmis Kahvesi’nde bizi Selim Bey karşıladı. Meşhur menengiç kahvemizi de müzik eşliğinde keyifle içtik. Bakırcılar Çarşısı hemen yanıbaşımızdaydı. Öğle yemeği için seçimimiz şehrin en ünlü restoranlarından biri olan Küşleme Kebaphan oldu. Gaziantep gibi zengin bir mufağa sahip bir şehirde diyet yapmak mümkün değil, biz de öğle yemeğimizi afiyetle yedik.

GÖBEKLİTEPE DE GÖRÜLMELİ
Gaziantep’te Şirehan Otel’de kaldık. Çok da memnun kaldık. Akşam yemeği için de Halfeti’ye gittik. Halfeti’de Fırat adlı yüzer restoranda hem yörenin meşhur haşhaş kebabını ve şabut balığını tattık hem de sıra gecesini Fırat Nehri üstünde keyifli bir şekilde yaşamış olduk. Çok istememize rağmen zamanımız kısıtlı olduğundan Göbeklitepe’yi göremedik. Günümüzden 12 bin sene öncesinde yapılmış bir tapınak. Zamanınız varsa kesinlikle görülmeli çünkü dünyanın gözü Göbeklitepe üzerinde bulunuyor.

BÜYÜLEYİCİ MOZAİKLER
Gaziantep denince ilk akla gelen yerlerden biri de Zeugma Mozaik Müzesi. Kesinlikle görülmeli. Zeugma antik kenti, MÖ 300’de Büyük İskender tarafından Selevkia Euphrates adıyla kurulmuş. Kent. MÖ 64’te ise Romalı komutan Pompeius tarafından, kendine yaptığı yardımlar karşılığında I. Antiachos’a verilmiş. Kommagene Krallığı’nın dört büyük şehrinden biri olan kent, MÖ 31’den itibaren tamamıyla Roma İmparatorluğu’na bağlanmış ve köprü, geçit anlamına gelen Zeugma adını almış. İşte bu antik kentten çıkarılan mozaikler müzede sergileniyor. Müzenin en önemli mozaiği Çingene Kız için özel bir bölüm tasarlanmış.

İKİNCİ DURAK: HATAY

Ertesi sabah kahvaltımızın ardından yönümüzü Hatay’a çevirdik. Öğle saatlerinde ulaştığımız merkezde zamanımızı Uzunçarşı’da alışveriş yaparak değerlendirdik. Antakya’nın meşhur yemeklerini yemek için adresimiz ise Konak Restaurant’tı. Merkezde bulunan restorana girer girmez atmosferinden etkilenmemek mümkün değil. Yemek, masaya mezelerin gelmesiyle başlıyor. Bu mezelerle bile karnınızı doyurabilirsiniz ama meşhur tepsi kebabı yada kâğıt kebabını denemenizi kesinlikle tavsiye ediyorum. Bu yüzden kebaba da midenizde yer ayırın. Akşam yemeği için ise Boğaziçi Restaurant’ı seçtik. Harbiye Şelalesi’nin olduğu yerdeki restoran manzarasıyla bizi büyüledi. Hatay’ın meşhur künefesini yiyerek yemeğimizi sonlandırdık. Hatay’da konakladığımız The Shahut Hotel de tasarımıyla dikkati çekiyor. Hatay’daki ikinci günümüzü şehrin görülmesi gereken yerlerini keşfetmeye ayırdık. Sabah kahvaltının ardından ilk olarak hem Hristiyanlarca hem de Müslümanlarca ziyaret edilen Habibi Neccar Camii’ni gezdik. Arap orduları Anadolu’ya ilk girdiğinde Komutan Ebu Ubeyde Bin Cerrah tarafından yaptırılmış. İlk Hıristiyanların gizli toplantılarını yapmak için kullandıkları mağara da Hatay’da bulunuyor. Hıristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilen St. Pierre Kilisesi’nin burada. Kiliseden dağa açılan tüneller baskınlar sırasında kaçmak için kullanılmış. Burada 1932 yılında yerleştirilen bir St. Pierre heykeli de yer alıyor. Dönem dönem tadilatlar geçiren kilise şu an müze olarak hizmet vermekte.

ARKEOLOJİ MÜZESİNDE TUR
Şehirde görülmesi gereken yerlerde biri de Hatay Arkeoloji Müzesi. Müzede sergilenen, Reyhanlı yakınlarında bulunan Şuppiluliuma heykeli hayran bırakacak türden. Yine aynı şekilde burada da mozaikler mevcut. Roma dönemi heykelleri, milattan önceki dönemlerden kalma çömlekler, bazalt taşından yapılmış aslan heykelleri görülmeye değer.

TERMAL KEYİF
Öğle saatlerinde termal imkanlardan yararlanmak için gittiğimiz Ottoman Palace Hotel kendimizi Osmanlı sarayında gibi hissetmemize neden oldu. Deri hastalıklarına şifa bulmak isteyenlerin sıklıkla geldiği otelin termal bölümünde keyifli vakti geçirebilirsiniz. Otelden ayrılmadan önce restoranında enfes Hatay mutfağının lezzetlerini tattık. Birçok kişinin merak ettiği “Acaba bölgede terör var mı?” sorusu hafızalardan silindi, çünkü gezilen bölgeler, gidilen yerler hep güvenli. Bölgeyi keşfetmek istiyorsanız kesinlikle ilk noktalarınız buralar olsun.
Künefe yemeden dönmeyin
Antakya’nın merkezinde irili ufaklı, çok da gösterişli olmayan birçok kebap salonu var. Genelde içerideki manzara hep aynı. Usta elinde satırla soğanı, maydanozu kıyıyor. Üzerine domates, biber ve satır kıyması da eklenip tepsiye diziliyor ve ardından fırına veriliyor. Tepsi kebabı bu şekilde hazırlanıyor. Hatay’ın diğer lezzetleri arasında kağıt kebabı, libye, Arap kebabı, Firikli aş, Firikli kuru dolma, maklube, sebzeli sini kebabı, yoğurt aşı, mualla da bulunuyor. Hangi yemeği ya da kebabı yerseniz yiyin, sakın künefe yemeden dönmeyin. Künefede kullanılan taze Antakya peynirinin tadı alışık olduklarımızdan çok daha güzel. Kahvaltı için soluğu Uzun Çarşı’da alın. Sabah çok erken saatte açıyorlar. Antakya peynirleri, kaymak, pekmez ve reçel çeşitleri çok lezzetli.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir