Kafa dinlemek, iş hayatının ve şehrin yorgunluğunu atmak için zaman zaman rotamı Yedigöller’e çeviriyorum. Paslanan şehirli ruhum, doğanın içinde kendine geliyor. Bu müthiş dinlence sırasında çektiğim fotoğraflar da gezinin bonusu oluyor.
Yedigöller, kendimi pitoresk bir tablonun içinde hissettiğim belki de tek yer. En son sonbaharda gitmiştim. Kırmızılar, sarılar, yeşiller, kahveler karşısında gerçekten de büyülenmiştim. Ayağımın altında yapraklardan oluşan kırçıllı bir halı, kulağımda kuş sesleri, ciğerimde tertemiz oksijen ve aklımdan geçen şiirler müthişti. Düşünsenize, burası telefon çekmeyen bir yer… İster hafta sonu kaçamağı yapın, ister çadırınızı alın kamp yapın. Eğer konaklamak istiyorsanız ormanın içindeki bungalovlardan yerinizi önceden ayırtmayı unutmayın!
Yedigöller’e Nasıl Gidilir?
Yedigöller’e İstanbul’dan kısa sürede ulaşılabiliyor. Ben en son gittiğimde gün içinde bu doğa harikasında gezip konaklamayı ise Bolu’da yaptım. Bungalovlarda yer bulabilseydim Yedigöller’in sabahını da yaşamak isterdim. Burası, Bolu merkezden 42 kilometre uzaklıkta adeta bir cennet. Üstelik Ankara‘dan gelecekler için de mesafe oldukça makul sayılır.
İstanbul’dan Yedigöller’e giderken özellikle sabahın erken saatlerinde yola çıkmayı tercih ediyorum. Çünkü yol üzerindeki Maşukiye‘nin muhteşem köy kahvaltısı, beni kendine çekiyor. Hazır yeri gelmişken söylemek isterim: Giderken aracınızda yiyecek içecek bir şeyler bulundurun. Zira bu doğal güzellik, öylesine korunmuş ki ticari işletmeler pek bulunmuyor. Parkta görebildiğim kadarıyla sadece bir tane restoran yer alıyor.
Yedigöller’in Muhteşem Doğası
Gerçekten abartmıyorum, ne zaman bu doğa harikasına gitsem sanki yağlı boya bir tablodaki figür gibi hissediyorum kendimi. İnsan Yedigöller’e gidince doğaya bir kez daha aşık oluyor. Herkesin bu güzelliği en az bir kez görmesi gerektiğini düşünüyorum.
Köknar, meşe, gürgen, kara çam, sarı çam gibi ucu göğe uzanan kocaman gövdeli ağaçlar, muhteşem hissettiriyor. Üstelik, bu ağaçların bazılarının gövdelerinden buz gibi kaynak suyu akıyor; insan içmeye doyamıyor.
Göllerin bazılarının üzerinde tahtadan taraçalar var. Seyir terası işlevi gören bu taraçalarda gölün üzerindeki manzarayı izlemek, müthiş bir deneyim oluyor. Amatör fotoğrafçılar bile bu güzelliklerden harika kareler yakalayabiliyor.
Yüzölçümü 16 bin 23 kilometrekare olan bu doğal parkta isterseniz yürüyüş parkurlarını takip ederek gezebilirsiniz. Konforlu gezmek için altı sağlam, kaydırmayan rahat ayakkabılar giymenizi öneririm. Bir de her mevsim serin olduğunu göz önüne alarak, yazın bile gitseniz yanınızda hırka bulundurmalısınız.