Gravyer peynirine adını veren kasaba: Gruyéres

Doğal güzellik, dağın tepesinde bir şato, süslü püslü evler, peynir fabrikası, çikolata fabrikası ve yaratık müzesi – çok acayip ama hepsi burada !

Leman Gölü civarına yaptığımız gezinin bir gününü Fribourg kantonunun dillere destan Gruyéres kasabasına ayırdık. Montrö’den yarım saatlik mesafede olan şu meşhur gravyer peynirinin adını aldığı Gruyéres kasabası, bir dolu güzelliği ve enteresanlığı barındıran bambaşka bir yer. Biz resmen bayıldık, gerçekten çok ama çok sevdik.

Bu masalsı kasabaya girer girmez sizi birbirinden güzel tablo gibi evler, restoranlar ve kafeler karşılıyor. Arkalarında ise müthiş yeşil bir doğa ve dağ manzarası var fon olarak. Doğal güzellik insanı büyülüyor, heryer yemyeşil, malum İsviçre’deyiz :)

 

 

 

Alplerin kuzeyinde ve Moleson dağının eteğindeki bu ortaçağdan kalma muhteşem kasabaya gitmek için, eğer tren ile geldiyseniz, epey bir yokuş tırmanmak gerekiyor yürüyerek, ama herşeye değer, inanın. Araba kiraladıysanız zaten işiniz çok kolay, Montrö’den Fribourg yönünde giderken Gruyéres tabelasını görünce sağa giriyorsunuz. Peynir ve şato resimleriyle süslü tabelaları kaçırmanız mümkün değil zaten, çok şirinler. Gerçi normal tabelalar da var.

 

Kasabaya doğru araba ile giderken tepedeki Gruyéres Şatosu (Le Château de Gruyères) tüm ihtişamı ile görünüyor. Kasaba bu şatonun eteklerinde kurulmuş.

 

Yavaş yavaş kasabaya doğru çıkıyoruz…

 

Tepeye çıkınca kocaman bir otopark var ücretsiz, arabanızı oraya koyuyorsunuz ve kasabaya yürüyerek giriyorsunuz, çünkü araba girmiyor içeri. Otoparktan sonra kasabaya çıkan yokuş kısa, zaten etrafınızı hayranlıkla seyrederek yürürken yokuş filan yormuyor insanı. Bu yürüyüş esnasında kasabayı dinleyin, etraftaki huzuru hissedin… sessizliği bozan tek şey otlayan ineklerin çan sesleri. O da öyle hoş geliyor ki kulağa…

Yukarı yürürken rastladığımız lego maketi misali küçük şirin evler kasabada göreceğimiz nice güzelliğin müjdecisi gibiydi…

 

 

Veee kasabaya giriyoruz…

Ve işte kare kare Gruyéres…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Tam bir ortaçağ kasabası Gruyéres, müthiş bir “aura”sı var. Ben kendimi bu manzaranın karşısından alamadım uzunca bir süre, gerçi pek almak da istemedim zaten :)

 

Kasabanın sunduğu görsel şölenin yanında gezip görülecek pek çok farklı ve ilginç yer var. Biz önce çok merak ettiğimiz şatoya gittik. Gruyéres Şatosu 13. yüzyıldan kalma. Vaktiyle burada Gruyéres Kontları yaşamış. Bilinen 19 tane Gruyéres kontu var. Sonuncu kontun iflası ile elden çıkan şato 1938 yılında Fribourg kantonu tarafından satın alınmış, müze haline getirilerek halka açılmış. Şatoyu gezerken o zamanlardan bugüne tam 8 yüzyıllık tarihin ve kültürün içinden geçiyorsunuz.  Tepedeki konumu nedeniyle şato nefis manzaralar sunuyor. Odaların bazıları aynen korunmuş, bazıları da tekrar dekore edilmiş. Gruyéres Kontları vaktiyle nasıl bir ortamda yaşamışlar, görebiliyorsunuz. Şatoda resim sergisi ve konser gibi çeşitli etkinlikler düzenleniyor. 

Burası şatoya giden yol… Önce “Le Chalet” isimli çok güzel bir kafe-restoran göreceksiniz, onun yanındaki kapıdan girince dümdüz yukarı yürüyorsunuz. Şato en tepede.

 

Veee şatonun bahçesindeyiz…

 

 

Burası mutfakmış…

 

Odalardan birkaçı..

Yatakların küçüklüğü dikkatimizi çekti…

Şatodaki resim sergisi aklımızı başımızdan aldı. Hepsi olağanüstüydü…

 

Şatonun en üst katındaki terasa çıkınca Gruyéres ayaklarınızın altında… O kadar güzel bir manzara ki…

Koridor ve odalardaki pencereler de hep bu güzel manzaraya açılıyor…

Ve şatodan ayrılıp, geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. Ama bu manzarayı defalarca içimize çekmeye, hafızamıza kazımaya gayret ederek…

Şimdi sıra Yaratık Müzesinde. Dedim ya bu kasabada bir dolu güzel ve enteresan şey bir araya toplanmış diye, işte bu enteresanlıklardan biri H.R. Giger Müzesi, yani Yaratık (Alien) Müzesi. Burası kasabaya girdikten sonra şatoya giden yol üzerinde sağda. Bizim gibi şatodan geri dönerken uğrayacak olursanız, o zaman doğal olarak solunuzda kalıyor.

 

H.R. Giger, 1980 yılında Alien filmi için yaptığı çalışmalar ile Oscar kazanmıştı, birçoğunuz hatırlayacaktır.

Giger, İsviçre’nin Chur şehrinde doğmuş. Mimarlık ve endüstriyel tasarım okumuş. Aslında el atmadığı konu kalmamış. Yani kendisi hem ressam ve heykeltraş, hem tasarımcı ve grafiker, hem de dekoratör ve mimar. Tarzına bio-surrealism deniliyor pek çok kaynakta. Fantastik sanatın efendisi diyenler de var… 

Giger, 1998 yılında Gruyères’de bir bina satın alarak burayı kendi müzesi haline getirmiş. İçinde Alien filminden aşina olduğumuz yaratıklar, fantastik resimler ve çizimler ile masa, sandalye gibi günlük hayata dair objelerin yaratıklar için tasarlanmış halleri var. Üst katta çocukların girmesi tavsiye edilmeyen daha cinsellik ağırlıklı, hatta porno sınırlarını zorlayan çalışmaları da bulunmakta. Korku ögesi ve cinsellik temalarının genelde ağırlıklı hissedildiği çalışmaları esas olarak insan vücüdu ile makinanın birleştirilmiş hallerine benzeyen biomekanik tasarımlar gibi… Giger’in çalışmalarını karanlık ve itici bulanlar da var, takdir edip göklere çıkaranlar da. Ama aklın ve hayalin ötesinde birşeyler ürettiği aşikar. 

 

 

Bazı seyahat sitelerinde burayı ziyaret edenlerin ortamı korkutucu bulduklarını okumuştım; vallahi benim gibi bir tırsık korkmadıysa pek korkacak bir şey yok demektir, sadece Alien filmine girmiş gibi hissediyorsunuz o kadar. Bir de sanırım 3. kattaydı, bir ara başımı kaldırınca irkildim sadece, hani filmlerde olur ya koskoca yaratık tavanda bir yere tutunmaktadır ama odadakiler onu bir türlü görmez, biz de filmi seyrederken nasıl görmediklerini anlamayız bir türlü. İşte bunu bizzat yaşadık. Çoook uzunca bir süre, hatta odadan çıkmak üzere olana kadar tavandaki koskoca yaratığı görmemişiz. Demek oluyormuş…

Bu arada müzenin sadece giriş katında fotoğraf çekilmesine izin veriliyor, üst katlarda maalesef fotoğraf çekimi yasak. O yüzden esas “çok acayip” olanları buraya koyamıyorum :(

Bu fotoğraf müzenin girişinde asılı, Giger’in bizzat kendisi…

 

Müzenin çıkışında tam karşınızda bir de Yaratık Müzesinin tarzında dekore edilmiş bir kafe var. Bu kadar yaratık görüntüsünden içiniz bayılmadıysa, girip Alien filminden bir ortamda kahvenizi içebilirsiniz ama ben müzeden çıkınca yeterince gariplik gördüğüme kanaat getirip, kendimi tekrar o muhteşem kasabanın sokaklarına ve yeşilliklerine atmak istedim.

 

Gruyerés Şatosunun girişinde kombine bilet isteyip istemediğinizi soruyorlar, isterseniz hem şato, hem de H.R. Giger Müzesi biletini kombine ve daha ucuza alabiliyorsunuz. İkisine de gidecek olursanız böyle yapın, tek tek almayın.

Bütün bunlara ilaveten Budizm ilginizi çekiyorsa eğer, bir de Tibet Müzesi var Gruyéres’de. Yani kasaba deyip geçemiyor insan – o kadar çok şey var ki… 2009 yılında açılan bu müzede heykeller, resimler ve kutsal objeler sergileniyor.

Kasabayı gezerken ara ara hediyelik eşya dükkanları ile çikolata ve peynir satan yerler var. Ben bir dolu çikolata aldım, ya da öyle sandım çünkü hepsi bir çırpıda bitti. O kadar lezzetli, o kadar güzeldiler ki, keşke daha çok alsaymışım.

Bu kasabada tüm gün kalıp, bütün bu güzelliklerin tadını çıkarmak istedik. Bu yüzden de çok hoş bir restoranda yemek yemeye karar verdik.

Yemekler nefisti. önce bir peynir tabağı aldık, yanında da beyaz şarap. Üzerine nefis bir et yemeği…

 

İsviçre’ye özgü yiyeceklerden en ünlü iki tanesi fondü ve raklet. Fondü eritilmiş peynir, raklet de eritilmiş peynrin haşlanmış patates üzerine dökülmüş hali. Bana ağır geldi, yan masalardan gelen kokusuna bile zor dayandım, o yüzden ben almayayım ama sevene de, alana da mani olmayayım.

Bu arada restorandaki masamızda bulunan bu enteresan şeyi getirip pazarlasak bizim memlekette satar mı muhabbeti yaptık bir süre. “Call” düğmesine basıyorsunuz garson geliyor, siparişinizi alıyor. Aralarda birşey istedikçe yine ona basıyorsunuz. Yanlışlıkla basılırsa “Cancel” yani iptal düğmesi de var. Sonra hesap istemek için de “Bill” düğmesine basıyorsunuz. Kalabalık bir ortamda az eleman çalıştıran bir yer için güzel bir çözüm olmuş.

 

Yemekten sonra son hediyelik alışverişimizi de tamamlayıp, yola koyuluyoruz. Arabamıza binip kasabanın aşağısına doğru iniyoruz. Ama daha gezecek yerler bitmedi, ona seviniyoruz. 

Gravyer peynirinin kasabasında olursunuz da peynir fabrikası olmaz mı, var elbet. Aşağıda, tren istasyonunun karşısında koskocaman bir peynir fabrikası var: La maison du Gruyère.  

Girip çeşitli peynirleri tadıp beğendiğinizi alabiliyorsunuz. Market kısmı da var, restoran ve kafe kısmı da. İsterseniz tur da alabilirsiniz. Hem peynirlerin nasıl yapıldığını anlatıyorlar, hem de yine tadımlık ikramları oluyor. 

 

Kasabanın ilginçliği böyle farklı bir dolu şeyi barındırması. İşte o yüzden henüz bitmedi Gruyéres’in sunduğu güzellikler, dahası da var.

Peynir fabrikasını gezip, çikolata fabrikasına uğramadan olmaz. İsviçre’nin meşhur çikolata fabrikası Cailler da birkaç dakika mesafedeki Broc köyünde yer alıyor. Adı Maison Cailler (Nestlé). Kasabadan ayrılırken oraya gidip, nefis kakao kokularını içinize çekerek yapacağınız bir turun sonunda tadacağınız çikolatalarla günü sonlandırmak süper olmaz mı :)

İşte bizim Gruyéres’de bir günümüz böyle geçti. Aklımızda ve gönlümüzde, unutulmayacak anılar arasında yerini aldı bu güzel kasaba…

Siz de, bir gün yolunuz İsviçre’ye düştüğünde, bu güzel kasabayı da planlarınıza dahil edin, olur mu?

Gezi Blogu Yazarı & Öğretim Görevlisi : İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi Bölümü mezunu Dilek Vidana Tavaşoğlu 1992 yılından bu yana İstanbul Teknik Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda okutman olarak görev yapmaktadır. İTÜ Vakfı Yayınlarından çıkan "Essentials of Research Paper Writing" adlı kitabın baş yazarıdır. Çeşitli gazete ve dergiler için İngilizce'den Türkçe'ye çeviriler yapmıştır. "İstanbul Mon Amour" belgeselinin Türkçe'den İngilizce'ye çevirisi Dilek Vidana Tavaşoğlu'na aittir. Seyahat deneyimlerini paylaşmak üzere eşi Hür Tavaşoğlu ile birlikte kurdukları bencetatil.com isimli internet sitesi 2013 yılı Aralık ayında Hürriyet Bumerang yarışmasında katıldığı kategoride birinci olmuştur. Şimdi de gezi yazılarını Jolly Blog'da bizlerle paylaşmaktadır...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir