Jolly Blog okurları için radyo program sunucusu, müzisyen, yazar ve eğitmen gibi birçok unvana sahip Geveze ile buluştuk. Geveze ile kariyer yolculuğu, eğitmen kimliği, kitapları, yeni dönem projeleri, gezdiği ülkeler ve Jolly Blog okuyucularına önerileri üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. İyi okumalar…
Yıllardır karşımıza birçok kimlikle çıktınız. Radyo program sunucusu, müzisyen, yazar ve eğitmen gibi birçok unvana sahipsiniz. Kariyer yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz?
Üniversitede turizm işletmeciliği okudum ve bunun ardından bir süre rehberlik yaptım. İnsanlar öncelikle beni radyocu kimliğimle tanıdı fakat ben radyoculuktan da evvel şarkıcılık yaptım. 20 yaşındayken bir arkadaşımla beraber şarkı söylemeye karar verdik. İşimi yapmaya başladığım ilk zamanlarda daha basit konseptli yerlerde de oldum, işin hakkını veren ve saygı duyulan mekanlarda da şarkıcılık yaptım. Kendimizi zaman zaman Türkiye’nin o dönem ki en iyi kulüplerinde de bulduk. Günlerden bir gün çalıştığımız mekanların birinde Genç Radyo’nun sahibi Osman Ataman; “Sahnede yaptıklarınızın aynısını radyoda da yapar mısınız?” diye sordu.
Radyoculuk benim de çocukluk hayalimdi. Hatta öyle ki, Büyükada’da verici yapıp radyo yayınları yaptığım dahi olmuştu. Bu teklif üzerine 1991 yılında radyo programları yapmaya başladım. Tabii bu arada farklı alanlarda da üretim hep devam etti. Arada basılmış 9 adet kitabım bulunuyor hatta bugünlerde 10. kitabımın hazırlığı içerisindeyim. Hayatımın her alanında hiç bırakmadığım ve bırakmayı düşünmediğim bir iş olan şarkıcılık var ki, yeni albümler yeni video klipleri de planlıyoruz. Şarkıcılıkta da ayrı bir üretim sevdam vardır. Besteler yapıp enstrüman çalmayı çok severim. Bu tutkumu perçinlemek adına ise gitar, bas gitar, piyano ve saksafon öğrendim. Şimdilerde ise ney üflemeyi öğrenmeye çalışıyorum. Sanatın birçok alanının yanı sıra spor alanında da yelken yarışlarına katılarak yeni şeyler keşfediyorum. Bu keşfe yaklaşık 20 sene önce bir arkadaşımın kendi yelkenlisiyle gezdirmesinin ardından “Ben bunu öğrenmek istiyorum” diyerek başladım. Çok uzun zaman ders aldım, denize çıktım ve fark ettim ki denizi çok seviyormuşum.
Geçmişe nazaran çok farklı bir radyo dinleyeci kitlesi var. Sektörün güçlü isimlerinden biri olarak sizce neler değişti?
Bana göre temelde aslında hiçbir şey değişmedi. Şöyle ki; eskiden radyo çok ulaşılmaz ve kapalı bir kutuydu, insanlar daha öncesinde hiç kimsenin sesini filtresiz dinlememişlerdi. Sadece TRT yayınları vardı ve oradaki kişi “Esen kalın!” diyerek programını kapatırken zamanla “Hadi bakalım, yarın görüşürüz!” ya da “Baş baş!” şeklinde seslenen insanlar türedi. İnsanların kendi problemlerinden gerçek sıkıntılarından bahseden insanlar çıktı. Ve insanlar birden bu radyo işine aşık oldular, kilometrelerce faks yazmaya başladılar. Benim programlarında ise kimi zaman 2 rulo faks bitiyordu. Tonlarca faks gelirdi ve saatlerce faks okuduğumuz olurdu.
İnsanlar bu şekilde bize ulaşmaya çalışırlardı. Öyle ki evde hala atamadığım 2 koli mektubum var. Ve bunların hepsi daha önce hiç açılmamış olanlardan seçili. Günümüze döndüğümüzde ise yine aynı durum var. Instagram üzerinden günde 100-150 adet kadar mesaj alıyoruz. İnsanlar artık duygularını ifade ederken günümüz teknolojisine dönüş sağladılar.
Baktığımızda eskiden de eğlence aracı olarak radyoyu kullanırlarken günümüzde de aynı şekilde bir eğlence aracı olarak radyoyu kullanmaya devam ediyorlar.
Yıllarca radyo sektörünün içinde bulundunuz. Sektördeki kariyeriniz boyunca bir radyoda olabilecek en ilginç şey neydi?
Radyocu için tek temel unsur vardır. O da, radyo dinleyicileri diyebilirim. Dinleyicilerimin içinde bulunduğu her etmen ise radyoda gerçekleşeni ilginç yapar. Burada anılarımdan bahsetmem gerekirse; bir gün telefonda şaka yapıyordum. Şakayı yaptığımız kişi Tayland’a gitmiş ve bir gece ne yaptığını hiçbir şekilde hatırlamıyor. Fakat hatırlamadığı o gece de eşine o geceye dair açıklamalar yapmış ve bu durumu da hatırlamıyor. Eşi ise bu açıklamalardan ötürü çok sıkılmış ve üzülmüş daha sonra bütün detayları bana anlattı. Ben de sonrasında adamı Tayland’daki rehber gibi aradım. Aradıktan sonra kendimi rehber olduğuma inandırıp elimde o geceye dair fotoğrafların bulunduğunu söyleyip kendi hesap numaramı da vererek yaklaşık 5.000 TL istediğimi söyledim. Sonrasında bir baktım ki hesabıma akşam üstü aynı miktarda para yattı. Tabi biz hemen ardından yana yakıla adamı aradık çünkü yaptığımız şakayı anlayacağını ve o miktarda bir para yatıracağını hiç düşünmemiştik. Adamın numarasını kaybettik hiçbir türlü ulaşamıyoruz ama farkındayız gerçekleşen hiç normal değil, ardından hemen parayı iade ettik. Sonra yine bir şekilde bulduk kendisini canlı yayına aldık. Şaka yaptığımızı anladığını söyledi ama işin ilginç yanı parayı da yatırmıştı.
“Fazla Mesai” isimli müzik grubunuzla yeni bir projeye imza attınız. Gelen tepkiler nasıl? Neleri hedefliyorsunuz?
İtiraf etmeliyim ki, kendi yapıma oldukça ters bir hamle olsa da ilk defa “İnsanlar acaba ne der?” diye bir işe başladım. Sonuçta bu bir motivasyon işi ve ne yaptığınız ve nasıl tepkiler alacağını gerçekten çok önemli. Fakat sonrasında gördüm ki çok güzel yorumlar alabiliyorum. Özellikle de sosyal medya hesapları üzerinden insanlar tonla olumsuz yorumlarla karşılaşabiliyorken ben aksine hep güzel yorumlar alabildiğimizi gördüm. Video klibi beğenenlerin umut veren yorumları bizi fazlasıyla da cesaretlendirdi. Aslında kendi doğru zamanımızı daha doğrusu kendi istediğimiz o özel zamanı yakalayabildiğimizde 2. video klibimizi de yayınlayacağız. Bu güzel yorumların da karşılığını vermek istiyoruz. İlk video klibimizde ve şarkımızda kış ayına bahar esintisi kattık ve ona rağmen güzel yorumlar aldık umuyoruz ki diğer klibimiz ve şarkımızla da daha güzel yorumlar alabileceğiz.
Bahçeşehir Üniversitesi kadrosunda da eğitmen kimliğinizle yer alıyorsunuz. Eğitim verdiğiniz alanlar neler ve akademik hayatı nasıl yorumlarsınız?
Ben beden dili, ikna teknikleri ve profil çıkarma dersleri veriyorum. Çıkış noktası ise geçmişte aldığım bir eğitimi insanlarla da paylaşma istediğimden doğdu. Öncelikle şirket yöneticileriyle çalışmaya başladım. Sonra bir gün Bahçeşehir Üniversitesi’nde radyo dersi verdim ve bu konular hakkındaki bilgilerimi anlattım. İşin ilginç yanı öğrenciler bu alana daha fazla ilgi duydular. 8 senedir öğrencilerle hem ders niteliğinde hem de hayata dair bilgi alışverişi sağlıyorum. Hem öğrenci öğretmen ilişkisinden beslendiğimi de düşünüyorum.
Yaptığınız sayısız güzel işlerin yanı sıra yazmış olduğunuz birçok kitap da bulunuyor. Sizi yazı yazmaya iten güdü nedir?
Kitap yazma sürecim yayıncım Münir Üstün sayesinde oldu diyebilirim. Radyo programlarımın sonunda “Veda Hikayeleri” anlatıyordum. Kendisi de bu hikayeleri toplamamı bunlardan bir kitap çıkarabileceğimizi söyledi. Ben de mektup dahi yazamamış halimle nasıl kitap yazacağımın araştırması halindeyken bir baktım ki ilk kitabımın sonundayım. 2 haftada bitirdiğim kitabımı yayıncıma, yayıncım da kitabımı redaktöre teslim etmişti. Sonrasında bir baktım ki yazdığım kitap içerisinden bambaşka bir şey çıktı. Ben de bu inançla 9. kitaba kadar birçok kitap kaleme aldım ve yakın zamanda 10. kitabımı da çıkarmayı düşünüyorum.
Hayatınızı, kariyerinizi ve işlerinizi nasıl planlıyorsunuz? Bundan sonraki süreçlerde hangi işlere imza atmak istersiniz?
Hayat planlaması noktasında aklıma hep geçmişte öğrendiğim bir öğretmen öğrenci hikayesi gelir. Öğretmenin biri bir bardak almış ve içine 4 tane çakıl taşı koyup öğrencilerine “Bardak doldu mu?” diye sormuş ve “Doldu!” cevabını almış. Kendine kendine dolmadığını söyleyerek yandan kum çıkarıp içine biraz da kum ekleyerek yine “Bardak doldu mu?” diye sormuş ve artık durumun yavaş yavaş farkına varan çocuklardan biri “Dolmadı” şeklinde cevap verince bu sefer de bardağın içine su eklemiş. Bu işlemlerin ardından çocuklara “Ne öğrendiniz?” diye sormuş. Gelen birçok cevap üzerine ise; “Bu bardağın içindeki büyük taşlar aileniz, kum özel hayatınız ve su ise işiniz… Eğer ben bu bardağın içine önce suyu koysaydım başka hiçbir şeyi koyamazdım ya da kumu önce koysaydım en fazla su ekleyebilirdim ki bu sefer de aile sığmazdı.” Bu hikaye aslında benim hayatta ara ara hatırladığım ve fazlasıyla değer verdiğim bir hikayedir. Mesela ben bir dönem bunun tersini yaptım ve fark ettim ki en basitinden çocuklarımın büyümesini dahi gözlemleyemiyordum.
Hayatımı planlarken de bundan sonra öncelikle ailemi ortaya koydum ve sonrasında diğer etmenleri de sırasıyla oturtabilirdim.
İçinde seyahat etme tutkusu olan gençler için yola çıkmak, yolculuk etmek ve yolda olmak üzerine söylemek istediğiniz bir şeyler olur mu?
Gençler sırt çantalarını alıp alabildiğince uzağa gitmeliler. Benim de uzun süreli seyahatim öyle oldu. Hayatımın en büyük macerasıdır. Kesinlikle bu macerayı ve kendilerini keşfetmeliler. Gezerek insanın öğrendiklerinin hazzı asla başka türlü alınmıyor. Sonuçta insan olarak öğreniyorsun, yol keşfediyorsun, paranın ne kadar önemli ve aynı şekilde ne kadar önemsiz olduğunu anlıyorsun. İnsanların ne kadar iyi ama aynı zamanda ne kadar da kötü olabildiklerini gözlemleyebiliyorsun.
Çalışmalarınız sayesinde bugüne kadar birçok ülkeyi gördünüz. Gördüğünüz ülkeler içerisinde sizi en çok etkileyen yerler neresiydi?
Yakın coğrafyada aklınıza gelebilecek hemen hemen tüm ülkeleri gezdim. Sevdiğim yerlerden bahsetmem gerekirse aklıma ilk olarak Hollanda geliyor. Çok rahat insanlar var, yaşam şartları da yaşama biçimleri de oldukça rahat. Dünya üzerine yaşayabileceğim ülkelerden bahsetmem gerekirse Abu Dabi olabilir. Kimse kimseye karışmadan bin çeşit insan yaşıyor ve bu durum gerçekten de beni ülkeye çeken ilk özellik olmuştu. İrlanda’da Dublin’in o renkliliğini çok sevmiştim. Ayrıca itiraf etmeliyim ki bir ara ciddi ciddi Kıbrıs’a temelli taşınacaktım. Sonra bir Ağustos ayının yaklaşık 12 gününü orada geçirdim ve sıcaktan dolayı fikrim tamamen değişti. Fakat her şeye rağmen Türkiye’yi çok seviyorum ve buradaki her şeyin yeterince olduğunu düşünüyorum. Buradaki balıkçı kasabalarına da özel bir ilgimin olduğunu söyleyebilirim.
Jolly ailesiyle en sevdiğiniz 3 yeri paylaşır mısınız? Mutlaka görün dediğiniz yerler nerelerdir?
Peru’yu ve Mısır’ı mutlaka gezip görsünler. Yurt dışından önce ülke içine dönmek istiyorum ki bu ülkede daha Kapadokya’yı görmemiş milyonlarca insan var. Mutlaka Kapadokya’yı, Trabzon‘daki Sümele Manastırı’nı, Artvin’deki yaylaları, Antalya’nın yaylarındaki Türkmen obalarını, Gaziantep’i, Şanlıurfa’yı ve Kahramanmaraş’ı kesinlikle görmeliler. Öncelikle buradaki yerleri, insanları ve tatları keşfedip sonrasında sınır ötesi keşfe başlamalılar diye düşünüyorum.
beğendiğim kişilik Geveze. ile çok çok güzel bir söyleşi olmuş,
Geveze kralsın ya kişiliğinle yaşamınla sohbetinle kitaplarınla iyiki varsın çok seviliyorsun