Seyahat benim için hobiden ziyade artık bir hayat tarzı, yaşam biçimi… Karşıma çıkan her fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek ve dünyayı daha çok dolaşmak istiyorum. Gittiğim her yeni ülkede, geçtiğim her yeni hudutta keşfedilecek yeni lezzetler, görülecek farklı mekanlar olduğunu biliyorum ve bu haz bir sonraki seyahatime kadar benim en büyük motivasyonum. Gezip gördüğüm her ülkede farklı farklı yerler gezmek yeni lezzetler tatmak benim için vazgeçilmez bir tutku halini aldı.
Benim gibi düşünen insanları bir arada toplamak için ‘’gastro’’ ve ‘’travel’’ kelimelerinin birleşmesiyle oluşan ‘’gastrovel’’ (bu litaretüre benim katığım bir kelimedir :) adlı blogumda yazılar kaleme alarak, seyahat tutkunlarına az biraz da olsa yardımda bulunmak ve ve onların değerli fikirleriyle lezzet haritamı genişletmek istiyorum.
Arkadaşım Şahan’ın öğrenci değişim programı Erasmusla Polanya‘ya gideceğini duyduğumda ondan daha çok ben sevindim. Tabi hemen bir gezi tutkunu olarak internetten uçak bileti ve otel seçeneklerini araştırmaya başladım. Şahan’ın kaldığı Polonya’nın Torun şehrine Türkiye’den gitmenin en kolay iki yolundan birincisi İstanbul-Varşova uçuşundan sonra trenle veya otobüsle Torun’a gitmek ikincisi ise Türkiye’den Almanya’nın başkenti Berlin’e gitmek oradan da trenle gitmek. Bana hem maliyet açısından hem de rahatlık açısından ikinci daha cazip geldi.
Trenle birlikte toplam 8 saat süren sorunsuz ve keyifli bir yolculuktan sonra Torun’a ulaştım tabi… Berlin Hauptbahnhoftan aldıgım enfes soğuk sandwiçler, börekler ve tatlılar yolculuğumun keyifli geçmesini sağladı. Torun’a ulaşınca şehir hakkındaki bilgileri Şahan’dan dinledim kısaca bende size anlatayım J. Torun Polonya’nın kuzeyinde yaklaşık 200.000 nüfuslu UNESCO Dünya Tarihî Miras Sit Alanı listesinde yer alan çok şirin bir Orta çağ şehridir. Torun’un asıl önemli özelliği ise batı kökenli çağdaş bilimi ortaçağ biliminden ayıran ilk gelişme olan yeryüzünün evrenin merkezi olmadığı ve dünyanın güneş etrafında döndüğü fikrini ilk öne süren Nicolaus Kopernik’in doğum yeri olmasıdır. Bu kadar genel kültürden sonra gezimize dönelim.
Torun’da ilk iş olarak Şahan’ın çalıştığı şehrin tam merkezinde bulunan Türk dönercisi “Kebab U Turka Kapadocja” gitmek oldu. Türkiye’den de bildiğimiz pide ekmeğinin içine koydukları döneri soğan yeşillik ve mayonezle yaptıkları özel sosla servis ediyorlardı. Döneri çok lezzetliydi ayrıca ülkemizin bu eşsiz lezzetini Polonya halkına tanıtan Cem Köroğlu’na teşekkürü bir borç bilirim. Torun’a yolu düşen herkese tavsiye ederim. Uzun yolculuk beni bir hayli yorgun düşürmüştü istirahat edip ertesi güne zinde başlamak için otelime yerleştim ve hemen uykuya daldım.
Ertesi gün kalkınca kısa bir şehir turundan sonra ilk işim kahvaltı olarak Torun’un meşhur ‘’Zapıehanka’’sının tadına bakmak oldu. Zapıehenka’yı kısaca tarif etmek gerekirse yarısı kızartılmış baget ekmeğinin üzerine ince kıyılmış mantar ve rendelenmiş kaşar peynırini koyduktan sonra tekrar fırına konup kaşarları eritildikten sonra üzerine isteğe bağlı olarak ketçap ve mayonezle servis edilen çok güzel bir kahvaltılık veya aparatif yemek mutlaka denemenizi tavsiye ederim.
Kahvaltıdan sonra ‘’hayatta en mutlu olduğum yerdeyim’’ yani pazardayım :) Torun Old Town’da kurulan pazar ülkemizdekinin aksine diğer Avrupa şehirlerindeki pazarlar gibi derli toplu, düzenli, modern ve gayet temizdi. Avrupadaki pazarları gördükten sonra Türkiyedeki pazarların kendilerini baştan aşagı yenilemeleri gerektiğini düşünüyorum.
Torun pazarı pazardan çok bir panayır havasında gayet renkli görüntülere sahne oluyordu, pazarın bir tarafında kurulan çadırda rengarenk giyinmiş kadınlar çocuklara oyun oynatıp eğlendirirken pazarın diğer tarafında toplanan gençler yerel müziklere eşlik edip dans ediyorlardı.
Pazarda lezzet açısında dikkatimi çeken iki şey oldu. Birincisi ‘’cypek’’ adında isli peynirdi, tadı bizim hellim peynirinin isli haline benziyordu, cypeki pazarda kızartıp isteğe göre reçelli veya sade servis ediyorlar. Ben iki türlüde yedim damak tadıma fazla uymadığından fazla beğenmedim ama gidecek arkadaşaların fikir sahibi olması açısından denemelerini tavsiye ederim. İkinci olarak da daha sonra Berlin’de de karşılaştığım tamirat aletleri çekiç, pense, İngiliz anahtarı vb. şeklindeki çikolatalardı. Tatlıya olan zaafımdan hemen bir tane pense alıp tadına baktım tadı gerçekten müthişti ve çok kaliteliydi, bu çikolatalara denk gelen herkezin denemesini tavsiye ederim.
Uzun pazar turundan sonra Şahan’ın bana bir sürprizi vardı. Gerçekten bu sürpriz beni benden aldı ve derin bir lezzet girdabına sürükledi. Beni adeta büyüleyen bu yer Torun’un ünlü dondurmacısı ‘’Lenkiewicz’’di. Mekana girdiğimizde çalışan bayan kaç top dondurma istediğimi sorduğunda bende dondurma toplarının Türkiye’deki boyutta olduğunu düşünerek 4 top dedim. İşte o an dondurmacı bayan sanki Polonya dağlarından bir ayı elbise giymiş de gelmiş ondan dondurma istiyormuş gibisinden gözleri yerinden neredeyse fırlayacak gibi bana baktı ve dondurma toplarının çok büyük olduğun iki top vereceğini yetmezse iki top daha vereceğini söyledi. Gerçekten dondurmalar iki top olmasına ragmen benim gibi tatlı düşkünü biri bile bitiremedi. Dondurmaların tadına gelecek olursak Roma’daki meşhur dondurmacı Giolitti’den sonra yediğim en güzel ikinci yerdir. Müthiş bir lezzet özellikle tavsiye etmem gerekirse zencefillisini mutlaka deneyin. Yalnız bu dondurmayı yemek için bile Torun’a gidilir.
Ayrılık vakti geldi çattı. Hüzünlü bir vedadan sonra aynı rotayı izleyerek Türkiye’ye döndüm ama dönerken de Avrupa’da en sevdiğim şehirleri arasında yer alan Berlin’de bir gece kaldım. Bu kısa zaman içinde Berlin’de enfes lezzetler tatma imkanım oldu. Bunlara kısaca değinirsek Berlin’e her gittiğimde mutlaka uğradığım ve Almanya’daki en kaliteli restoran zincirlerinden biri olan ‘’Block House’’ a tekrar uğrama fırsatı buldum. Buraya gittiğinizde mutlaka ‘’Mr Rump Steak’’ i yemenizi tavsiye ederim, yanında sarımsaklı kızarmış ekmek ve közlenmiş patatesin üstünde özel sosuyla servis edilen bu lezzet belki de hayatınızda yiyeceğiniz en leziz steaklerden biridir. Tatlı olarak ise tavsiyem Hamburger Rote Grütze… Hem ilginç hem de sağlıklı bir tatlı… Daha sonra uğradığım ve hayran kaldığım Berlin’de kurulan gece pazarları ayrı bir konu olabilecek kadar güzel ve teferruatlıdır. Lezzet haritası açısından Berlin uğranması gereken yerlerin başındadır.
Dönüş için gittiğim Berlin Havaalanını Almanya’nın başkentine yakışmayacak derecede kötü buluyorum. Berlin havaalanında sevdiğim sadece bir yer var orası da gerek farklı lezzetleriyle gerek tadına doyulmaz çeşitleriyle ‘’Marche’’ dir. Her gittiğimde buraya uğramadan geçemiyorum.
Bu iki günlük gezimdeki nacizane deneyimlerimi siz değerli gezginlerle paylaştım, umarım lezzet ufuklarınızda yeni pencereler açmışımdır. En kısa zamanda başka seyahatlarim de görüşmek dileğiyle iyi keşifler…
Jolly Tur ile Berlin Turları için tıklayınız.