Son yılların popüler dizisi Game of Thrones, dünyanın birçok yerini sete çevirmesi ile biliniyor. Dizinin çekildiği birçok yer de şu günler de turist akınına uğruyor. Malta da bu yerlerden biri. Malta’yı diper Game of Thrones destinasyonlarından ayıran ise bu ülkede Game of Thrones’un 2 ayrı setinin olması. La Valetta’daki Üst Kışla Bahçeleri Kral’ın Şehri’nin (King’s Landing) çekimlerinin yapıldığı yer. Gozo Adası ve buradaki Azur Penceresi ise Daenerys Targarian ve Khal Drogo’nun düğünlerinin gerçekleştiği yer.
Malta’nın Game of Thrones’un önemli setlerinden biri olmasının yanında Osmanlı tarihinde de önemli bir yeri var. 1565 yılında Malta adasının Osmanlı İmparatorluğu kuvvetleri tarafından kuşatılır. Tarih boyunca yaşanan en kanlı ve şiddetli savaşlardan biri olarak gösterilen kuşatma, Hospitalier Şövalyeleri’nin galibiyeti ve Osmanlı kuvvetlerinin kuşatmayı kaldırması ile sonuçlanır. Bu olay 16. yüzyıl Avrupa’sında büyük ses getirir. Hatta ünlü düşünür Voltaire’in bile bu savaştan abartılı bir şekilde bahsederken “Hiçbirşey Malta Kuşatması kadar ünlü değildir.” dediği belirtilir.
Türkiye’de ayrıca dil okullarıyla meşhur olan Malta, uzun yaz dönemi ve tarihi güzellikleriyle ziyaret edilmeye değer bir destinasyon. Üstelik İstanbul’dan uçakla da sadece üç saatte ulaşabiliyorsunuz.
Akdeniz’in güneyinde Sicilya’nın hemen güneyinde yer alan Malta aslında üç büyük ve iki küçük adadan oluşuyor. Bu adaların en büyükleri Malta, Gozo ve Comino. Oldukça uzun bir yaz dönemine sahip ada bu açıdan turistler için gerçek bir çekim merkezi.Malta’dan sezon mart ayında başlıyor. Kıyaslamak gerekirse Kıbrıs’tan küçük olan Malta’yı gezmek için ise Kıbrıs’tan çok daha fazla zamana ihtiyacınız var. Adayı doyasıya gezmek için en az üç gün ayırmanız gerekli.
Malta’ya İstanbul’dan haftada iki direk uçuş var. Ancak uçuş saatleri sayesinde gün kaybınız olmuyor. Sabah 10 gibi İstanbul’dan uçağa binip ülkeye yaklaşık saat sabah 11 buçuk gibi ulaşıyorsunuz. Ülke ufak olduğu için otelinize transferiniz de zaman almıyor. Zaten adada en uzun mesafe yarım saat. Otele yerleştikten sonra Malta’nın başkenti Valetta’nın merkezini ziyaret edebilirsiniz.
1565 yılındaki Malta Kuşatması’nda Osmanlı kuvvetlerine karşı komuta ettiği direnişçi birliklerle kazandığı zaferin ardından Aziz John Şövalyeleri’nin kahramanlarından biri haline gelen Jean Parisot de la Valette’den ismini alan Valetta’nın mimarisi Rodos adasını andırıyor.
Valetta’da ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında Büyük Usta’nın Sarayı (Grandmaster’s Palace)geliyor. Hâlihazırda Malta Cumhurbaşkanı’nın ofisi olarak kullanılan Büyük Usta’nın Sarayı’nı ziyaret ettikten sonra şehir merkezinde bir kahve molası verebilirsiniz.
Kahve molasında güç topladıktan sonra ise Aziz John Katedrali ziyaret için sizi bekliyor. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir katedrali andırsa da Aziz John Katedrali içine girildiğinde farkını gösteriyor.
Maltalı Şövalyeler, dışarıdan bakıldığında zenginlikleri çok belli olmasın ve düşman çekmesin diye tüm şatafatı katedralin içine saklamışlar.
Şimdiye kadar gezdiğim katedraller arasında iç işçiliği en iyi olanlardan biri Aziz John Katedrali.
Katedral ziyaretinden sonra ise Üst Kışla Bahçeleri’ne (Upper Barrack Gardens) geçmekte fayda var. Malta’ya kadar gelip de Üst Barrakka Bahçeleri’ni görmeden dönmek çok büyük bir eksiklik olabilir.
Malta’nın en güzel manzarasına sahip bu bahçe bence dünyanın da sayılı manzaralardan birine sahip. Santorini’den sonra beni böyle etkileyen bir manzara olmadığını söylemeliyim.
Bu eşsiz manzaranın keyfini çıkardıktan sonra otelinize geçip biraz dinlenebilirsiniz.
Akşam için ise Sessiz Şehir olarak adlandırılan eski şehir merkezi Mdina’da bir geziye çıkıp fotoğraf albümünüz için yeni kareler çekebilir sonrasında da bir Malta restoranında akşam yemeği yiyebilirsiniz.
Malta’da ikinci gününüzü ise ülkenin ikinci büyük adası Gozo’ya ayırmalısınız. Gozo’ya gidebilmek için Malta adasının kuzeyinde yer alan Cirkewwa’ya gitmeniz gerekiyor. Yol üstünde isterseniz Temel Reis filminin çekildiği seti de ziyaret edebilirsiniz. Ya da bu ziyareti Gozo dönüşüne saklayabilirsiniz. Cirkewwa’dan Gozo’ya feribot seferleri düzenleniyor.
<
Yaklaşık 25 dakikada yeşil ada Gozo’ya ulaşıyorsunuz. Burası turistik bir ada olduğu için feribot çıkışı biraz ısrarcı taksicilerin sizi beklediğini söylemekte fayda var. Bu ısrarları sizi sanki bir Avrupa şehri değil de bir şark ülkesindeymişsiniz hissine sürüklüyor. Aslında bu durumda ülkede bir dönem Arapların da hüküm sürmesinin payı olabilir. Nitekim ülkenin İngilizce ile birlikte resmi dili olan Maltaca, Arapça’dan çok etkilenmiş bir dil.
Gozo’da ilk ziyaret noktası Dwejra. Burada Azur Penceresi Kemeri, İç Deniz ve Fungus kayalıklarını ziyaret edebilirsiniz. Birçok Malta tanıtım broşüründe Azur Penceresi Kemeri’nin cazibesi sıkça kullanılıyor. Ama emin olun gerçeği görsellerinden çok daha güzel. Burada yaptığınız yarım saatlik bir moladan sonra Gozo’nun başkenti Victoria’ya geçebilirsiniz.
1897 yılında İngilizler şehre Kraliçe Victoria’nın adını verseler de Gozo’lular hala şehrin eski adı olan Rabat’ı da sıkça kullanıyor. Rabat’ta Büyük Kale’yi (The Gran Castello) ziyaret edebilirsiniz.
Kale ziyaretinden sonra da Rabat’ta sokak arasındaki yerel mağazalarda alışveriş yapabilirsiniz.
Ancak unutmayın ada ülkelerinin birçoğunda olduğu gibi Malta’da da fiyatlar çok da ucuz değil.
Bu ziyaretin sonrasında karnınız yavaş yavaş acıkmaya başladıysa bir öğle yemeği molası içinXlendi’ye geçmekte fayda var. Güzel deniz manzarası ile Xlendi’de hem ruhunuzu dinlendirebilir, hem de karnınızı doyurabilirsiniz.
Eğer yeterince dinlendiyseniz sırada Ggantija tapınağı var. Milattan önce 3500’li yıllardan kalma bu tapınaktan çok fazla bir şey kaldığı söylenemez. Ama buraya kadar gelmişken tapınağı da görmekte fayda var. Tapınak ziyaretinden sonra Belveder Noktası’na gidip buradan Ramla Koyu’nun eşsiz manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.
Bu manzarayı fotoğraf makinelerinizle ölümsüzleştirdiyseniz artık Gozo’yu terk etme zamanı geldi. Feribot ile yeniden Malta’ya dönüp otelde bir müddet dinlendikten sonra akşam yemeği için St. Julian’s’a gidebilirsiniz.
Burada çok şık restoran ve kafeler var. Birçok farklı mutfağın olduğu St. Julian’s’da Malta mutfağının tadını çıkarmak isterseniz Gululu restoranı deneyebilirsiniz. Akşam yemeği sonrasında malta gecelerini deneyimlemek için de St. Julian’s doğru adres.
Malta’da yoğun geçen ilk iki günden sonra üçüncü günü çok daha hafif bir tempoyla tamamlamakta fayda var. Üçüncü günde kahvaltıdan sonra ilk durağınız Cruise gemilerinin de yanaştığı Valetta Rıhtımı olabilir.
Buradan ufak kayıklarla bir geziye çıkabilirsiniz. Malta’ya gelip de bu kayık turlarını kesinlikle ihmal etmemek lazım. Mükemmel bir manzarada yapılan bu gezi size Venedik’teki gondol turlarını anımsatıyor.
Her ne kadar kayıklar gondollar kadar ihtişamlı olmasa da. Bu kısa keyif kaçamağından sonra küçük bir balıkçı kasabası olan Marsaxlokk’a geçebiliriz.
Rengarenk kayıkları ve hoş mimarisiyle bu küçük balıkçı kasabası tam da fotoğraf tutkunları için. Fotoğraflarınızı çekip manzaranın tadını çıkardıktan sonra artık öğle yemeğine geçebilirsiniz.
Burada size önerim ufak bir Malta restoranı olan Ta’ Victor. Bu restoranda muhakkak bir Malta klasiği olan tavşan etini yemenizi öneririm. Öğle yemeğinden sonra ise yeniden Valetta merkezine dönüp alışveriş yapmak ya da gündüz gözü ile Mdina’yı yeniden görmek isteyebilirsiniz.
Buradaki gezinizi uzun tutup kendinizi çok da yormayın çünkü ertesi gün İstanbul’a dönüş için sabah 03.30 gibi otelinizi terk etmeniz gerekiyor. Sabah 9’da İstanbul’a ulaştığınızda ise bu kadar kısa süreye bu kadar şeyi nasıl sıkıştırdığınıza siz de inanamayabilirsiniz.
Yapmadan Dönmeyin
– Üst Kışla Bahçeleri’nin manzarasını muhakkak görün
– Gozo Adası’nı ziyaret edin.
– Azur Penceresi’nin önünde fotoğraf çektirin
– Valetta Limanı’nda bir tekne turu yapın
– Marsaxlokk’da tavşan etinin tadına bakın
Jolly Tur ile Malta Turları için tıklayınız.