Ege’nin Saklı Köyleri Turuyla Masumiyeti Yaşayın

Ege kıyıları anlatılmaz yaşanır bence. Ege’nin tüm kıyılarında en az bir kez tatil yapmışımdır. Çeşme’den tutun da Alaçatı’ya, Bodrum’a, Fethiye’ye, Bodrum’a, Kaş’a, Alanya’ya kadar Ege’nin çoğu kıyısında bir yaz dönemi geçirdim. Artık Ege kıyılarının farklı bir yönünü görmek ve göstermek için Jolly Tur ile Ege’nin Saklı Köyleri adıyla Ege’nin küçük, samimi ve sıcacık köylerini içine alan muhteşem bir gezi programı hazırladık. Tur düzenlenmeye başlar başlamaz da ilk katılan ben oldum tabii ki. Şimdi size Ege’nin Saklı Köyleri turunun detaylarını anlatacağım.

1.GÜN (Perşembe)

Yolculuğumuz perşembe günü gece başladı. Jolly Tur hareket noktalarından geziye katılacakları da alarak Bursa-Susurluk-Manisa güzergâhıyla İzmir’e doğru yola çıktık.

Tur Hareket Noktalarımız:

21.00 Metro Metro İstasyonu yanı (İSPARK otoparkı) 22.00 Beşiktaş Yıldız Camii Önü 23.00 Kadıköy Evlendirme Dairesi Otoparkı 23.20 Kartal Yemek Center 23.30 Çayırova Mcdonalds Önü 00.15 İzmit Asya otel karşısı

2.GÜN (Cuma)

Rahat bir gece yolculuğunun ardından sabah erken saatlerde İzmir‘e ulaştık. Kahvaltımızı grubumuzla eğlenceli bir şekilde yaptıktan sonra İzmir’de küçük bir şehir turu yaptık. Meşhur İzmir Saat Kulesi önünde bilmem kaçıncı fotoğrafımı da çektikten sonra Kemeraltı Çarşısı‘nda kısa bir turun ardından Konak İskelesinde denize karşı çaylarımızı yudumladık.

İzmir

Güzel İzmir’in güzel havasını aldıktan sonra Torbalı-Bayındır-Ödemiş üzerinden Birgi‘ye olan yolculuğumuza başladık. Türkiye’de görüp görebileceğiniz en doğal, el değmemiş bir köy karşıladı bizi. Böyle sessiz, böyle huzur dolu bir yerle ilk kez karşılaşıyorum desem yeridir. Osmanlı mimarisini günümüze kadar korumuş olan köyde evlere bakmaya ve fotoğraflarını çekmeye doyamadım. Rehberimiz eşliğinde gezdiğimiz Birgi’de Anadolu’nun en eski camilerinden Ulucamii‘yi görme şansımız oldu. Ardından rehberimizin verdiği bilgiye göre ilk Türk donanmasını kuran ulvî şahsiyet Gazi Umur Bey Anıtı‘nı da Birgi’de görme fırsatını yakaladık. Bu gezi tam bir tarih ve kültür gezisi oldu benim için. Birgi’de Osmanlı mimarisinin en güzel örnekleri bulunan Camii-i Kebir Mahallesi‘ni gezdik. Mahallenin dar, taş döşeli sokaklarında dolaşmak bana inanılmaz huzur verdi. Daha sonra 250 yıllık, büyük bir tarih kokan Çakırağa Konağı‘na giriyoruz. O yaşanmışlık kokan, ruhuma dokunan bu konak beni adeta tarihte yolculuğa çıkardı. Birgi’de gezdiğimiz diğer yerlerse; Derviş Ağa Camii, Çukur Medrese ve Hamamı, Demirli Mağaza, Bıçakçı Seyyid Ali Çeşmesi oldu.

Birgi

Birgi sokaklarında son gezintilerimizi de yaptıktan sonra beziyle ünlü Tire‘ye doğru yolumuzu çevirdik. Buradaki durağımız el tezgahlarında meşhur Tire bezinin dokunduğu Kurşunluhan Kervansarayı oldu. Rehberimizden aldığım bilgiye göre zamanın sadrazamı Lütfi Paşa tarafından yaptırılmış olan bu han çevrede Bakır Han olarak biliniyormuş. Handaki keyifli bilgilerden sonra Tire ara sokaklarında dolaşmaya başladım. Bu kadar samimi, bu kadar sıcak sokaklarla ayak basmak beni inanılmaz mutlu etti. Sokak aralarında bulunan takunya ve keçe dükkanlarını gezip ustalardan hikâyeler dinlemek çok keyifli oldu. Bu güzel hikâyelerin ardından güzel, yemyeşil bir mesire alanı olan Dere Kahve’ye gidip hoş bir çay-kahve molası verdik. Burada güzel sohbetler ve anılar biriktirdikten sonra Selçuk üzerinden yol alıp Kuşadası’ndaki otelimize ulaşıp yerleştik.

3.GÜN (Cumartesi)

Tüm yorgunluğumu atmış bir şekilde uyanıp grubumuzla otelde yaptığımız kahvaltının ardından dünyanın en güzel köylerinden Şirince‘ye doğru yola çıkıyoruz. Meyve şaraplarıyla ünlü bu Rum köyüne bir an önce varmak için sabırsızlanıyorum yol boyunca. Nihayet varıyoruz ve rehberimizin verdiği serbest zamanda köyü resmen sokak sokak, karış karış gezdim. Safranbolu evlerine benzeyen nostaljik evleri, o köy ortamı beni benden aldı. Arkadaşlarım için hediyelik şaraplar da almayı ihmal etmedim tabii ki.

Şirince

Şirince’de büyülü saatler geçirdikten sonra Çamlık köyüne doğru yola koyulduk. Çamlık’ta ilk durağımız Türkiye’nin ilk ve tek Açık Hava Tren Müzesi oluyor. Burada İngiliz, Amerikan, İsveç ve Alman yapımı pek çok farklı tren görüyoruz. Burada insan fotoğraf çekmeye doyamıyor. Buradan ayrılıp Söke üzerinden Doğanbey Köyü‘ne ulaştık. Bu köy de taş sokakları, muhteşem köy evleriyle hemen benim gönlümü kazandı. Şehirde büyümüş bir insan olarak köy köy dolaşmak, o havayı biraz da olsa tatmak bana inanılmaz mutluluk verdi. Doğanbey Köyünde de sokakları karış karış dolaştıktan sonra köyün en yüksek noktasına çıkıp zeytin ağaçlarının gölgesinde denizi dinlemek ve görüntüsüyle mest olmak gibi nadide bir şey yaşadık. Ardından Dilek Yarımadası Milli Parkı içinde yer alan müzeyi gezdik.

Doğanbey Köyü

Yoğun gezi planımıza küçük bir ara verip deniz ve kuş cenneti kıyısında öğle yemeği yeyip doğanın tadını çıkardık ve Bafa Gölü‘ne doğru yola koyulduk. Bafa Gölü’nün eşsiz doğası eşliğinde grubumuzla sohbet-muhabbet ederken çaylarımızı yudumladık. Gözlerimiz de bu sırada harikulade bir doğa zevki yaşadı.

Bafa Gölü

Milas üzerinden Stratonikeia Antik Kentine ulaşıyoruz ve rehberimizin muhteşem anlatımıyla bu antik kentin önemini ve ilklerini öğreniyoruz. Hayatta kalmayı başaran gladyatörlerin emeklilik dönemini geçirdikleri bir kent olması bilgisi çok ilgimi çekti.

Stratonikeia Antik Kenti

Kültür dolu bir gezinin sonunda Yatağan-Muğla üzerinden Akyaka‘ya doğru yola çıkıyoruz ve Akyaka’daki otelimize yerleşiyoruz.

Akyaka

4.GÜN (Pazar)

Sabah otelde harika bir kahvaltının ardından doğasıyla beni değil tüm dünyayı büyüleyen Akyaka‘da rehberimizin verdiği serbest zamanda buram buram deniz kokan, huzur kokan Akyaka sokaklarında vakit geçirdik. Serbest zamanımızın ardından Azmak Çayı Tekne Turu için bizi bekleyen teknemize bindik. Azmak Çayı’nın berraklığı, bitki örtüsü, maviyle yeşilin uyumu beni benden aldı. Harika fotoğraflar çekmeme neden oldu.

Azmak Çayı

Tekneden indikten sonra yine atladık aracımıza ve yol üzerinde Sakar Geçidi‘nde küçük bir fotoğraf molası verdik. Fotoğraf tutkunları için doğal bir stüdyo olan bu doğada fotoğraflarınız için birçok malzeme bulabilirsiniz. Küçük molanın ardından Yatağan tarafından yolumuza devam ederek  “Ormancı” türküsünün çıkış yeri olan Belen Kahvesine ulaştık. Aklımızda Ormancı türküsü çaylarımızı yudumlayıp köy havasının bol bol tadını çıkardık.

Bir sonraki durağımız pek çok diziye ve filme ev sahipliği yapmış Muğla’nın Bozüyük Köyü oldu. Ekranlardan tanıdığım bu mekanı canlı canlı görmek bir başka oldu. Serbest zamanımızda köyü güzelce dolaşıp meydanda satılan köy ürünlerinden satın alma imkanım oldu. Doğal ürünlerin tadı bir başka doğrusu. Sonrasında piknik alanı olarak da kullanılan yemyeşil, Koru çayının kaynağının aktığı, 800 yıllık çınar ağacıyla ünlü Pınarbaşı‘na ulaştık. Burada bol oksijen eşliğinde öğle yemeğimizi yedik ve güzelce bir dinlendik. Gezinin de üzülerek sonuna geldik. Sanırım Ege’nin Saklı Köyleri turuna birkaç kez daha katılacağım, çünkü bu gezinin tadı damağımda kaldı.

Bozüyük

Pınarbaşı’ndan Yatağan-Çine-Aydın üzerinden dönüş yoluna çıktık ve İstanbul’a ulaştık. Huzurlu, sakin ve sessiz köylerden sonra İstanbul öyle gürültülü ve karışık geldi ki… Anlatamam… O yüzden ara ara bu tura katılıp şehir hayatına bir mola vermek gerekiyor.

Sözün özü Ege’nin Saklı Köyleri bambaşka bir gezi deneyimi oldu benim için.

Sevgiyle kalın…

Tarih ve Fiyat Bilgileri:

23 Şubat tarihinde 449 TL’den başlayan fiyatlarla rezervasyon yaptırmak için tıklayınız…

4 Yorum

    1. Selahattin Bey Merhaba, iletişim bilgilerinizi ‘Bilgi Almak İstiyorum’ butonuyla bırakırsanız size detaylı bilgi vermek isteriz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir