Buket Uzuner: “Gezip Görmek Ve Anılar Bir Hayatı Yaşanmış Kılar”

“Çok okuyan elbette çok bilir ama çok gezen hiç kimsenin yapamadığı bir şeyi öğrenir. Anlamayı… Tarihin, siyasetin ve ekonominin yazmadığı insanlık halleri ve kültürleri tanır ve anlamaya başlar.” diyor Buket Uzuner. Hikayeleri, gezi yazıları ve romanlarıyla tanıdığımız Buket Uzuner ile Jolly gezginleri için yol gösterici bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…

Buket UzunerCumhuriyetin 75. Yılında “75 Başarılı Kadın” dan biri seçildiniz. Kalemi güçlü yazarlarımız arasında özgün tarzınızla okurlarınızla buluşmaya devam ediyorsunuz. Buket Uzuner’in yazarlık serüveni nasıl başladı?

Cumhuriyetin 75. yılında zamanın üniversiteleri, basın ve valiliklerinden oluşan bir kurul tarafından seçilen “Cumhuriyet Kadınları” arasına girdiğimde içlerinde en genç olanı bendim. Hem çok büyük onur duymuştum, hem de ben ne zaman “Cumhuriyet Kadını” yaşına geldim diye şaşırmıştım. Sonradan “Cumhuriyet Kadını” kavramının kadının oy hakkından, okuma, yazı yazma ve meslek edinme, çalışma, kendi parasını kazanma dâhil insan haklarının tümden bir simgesi olduğunu ve bunun da bir bayrak yarışı olduğunu kavradım. Müslüman ülkeler içinde sadece bizim ülkemizde kanun üzerinde kadının insan haklarına sahip olduğunu oralarda araba kullanmak için bile izin almak zorunda kalan yaşlı kadınları gördükçe yani seyahat ettikçe görüp, anladım.

Yeni romanınız “Hava” ile okurlarınızla buluşmaya başladınız. Bu kez bizleri nasıl bir yolculuk bekliyor?

Hava, ülkemizde ve gezegenimizde kanser dahil birçok ölümcül hastalığın ve âni seller, büyük kuraklıklarla gelen felaketlerin nedeni iklim değişikliğine odaklanan “Tabiat Dörtlemesi”nin üçüncü romanı. Su ve Toprak romanlarındaki gibi Hava’da da gazeteci Defne Kaman’ın araştırma seyahatlerinde başına gelen olayların peşine takılıp onunla Anadolu’yu geziyoruz.  Hava romanında Defne Kaman’la bu kez Kayseri ve Kapadokya’ya giderken, hem Tabiat Ana’ya yaptığımız kötülükleri hem de binlerce yıllık özümüze ait kadim Kam geleneğindeki tabiat sevgisini hatırlayacağız.

Eski Türklerin kadim Kamlık geleneğinde insan tabiattaki tüm canlılarla eşit ve kendini tabiatın efendisi saymıyor. Bu yüzden ağaçları, madenleri, toprağı, su ve havayı alıp satmıyor, kesip biçmiyor. Aksi halde Tabiat Ana insanı cezalandırıyor. Bunları hatırlamamıza yol açacak bir hikaye anlatıyor Hava.

Buket Uzuner

Başarılı yazar kimliğiniz yanı sıra ülkemizin ilk sırt çantalı gezgin kadınlarından biri olarak hem çok farklı coğrafyalara adım attınız hem de gezi yazılarınızı okurlarınızın beğenisine sundunuz. Yazar kimliğinizi bu alana çekme fikri nasıl ortaya çıktı?

İnsanlar binlerce yıldır önce aç kalmamak için göçlerle sonra iş, ticaret, sağlık, eğitim, turizm gibi nedenlerle yola çıkmışlar. Bu insanlardan farklı olarak bir de başka kültürleri merak edip, dünyayı gezerken kendilerine kültürel olarak benzemeyen “ötekileri” ve kendi kimliğini keşfetmek üzere kendi imkanlarıyla, bazen imkânsızlıklarına rağmen yola çıkan kişiler var, onlara gezgin diyoruz. Onların yazdıkları da bize turizm rehberleri ve coğrafya kitaplarının anlatmadığı insani hikayeler ve deneyimler sunuyor. Buna “Gezi Edebiyatı” adını koymuşuz. Ben kendimi bu son anlattığım gruba dahil görürüm. Dünyayı gezmek isteyen bir çocuktum, ancak memur anne-babanın kızıydım. Bu hayalimi gerçekleştirebilmek için ilk iş yurt dışındaki üniversitelere başvurdum. Norveç’teki bir üniversiteden kabul edildim ve burslu olarak iki kıtada uzun yıllar yaşadım. Bu sırada okudum, araştırmacı bilim insanı olarak çalıştım, tatillerde garsonluk, çocuk bakıcılığı, aşçılık, çevirmenlik yaptım. Böylece biriktirdiğim parayla uzun tren seyahatleri, adına “Interrail” denen 26 yaşından gençlerin tek biletle tüm Avrupa’yı bir ayda trenle gezebildiği seyahatleri yapabildim.

Gezilerim esnasında tanıştığım insanları, onların 1980’lerde neredeyse ilk kez karşılaştığı tek başına seyahat eden bir Türk kızına bakışlarını, olumlu ve olumsuz deneyimlerimi yazdım. Bu güncelerimin ilki “Bir Siyah Saçlı Kadının Gezi Notları” adıyla yayınlandı ve büyük ilgi gördü. Sonra “Şehir Romantiğinin Günlüğü” ve “New York Seyir Defteri” geldi. Sorunuzun son kısmına gelince, aslında ne gezginlik yazarlığa, ne yazarlık gezginliğe ters düşer. Aksine birbirini besliyor. İşimizi ve ilgi alanlarımızı kesin çizgilerle birbirinden ayırmak bana uygun gelmiyor. Kaldı ki, bilim, sanat ve felsefe birbirinden besleniyorlar.

Buket Uzuner

Seyahat etmeyi seven, kalemine güvenen ve bunu gezi yazılarıyla pekiştirmek isteyenlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Çok güzel bir soru sordunuz. Seyahat eden insanlara benim önerim, ille yayınlanacak, kitap olacak diye kendilerini üzmeden, sadece kendileri için mutlaka ama mutlaka bir seyahat günlüğü tutmalarıdır. Sonra sadece arkadaş ve aileleri için bile çok güzel bir gelenek başlatır, kendilerine de anılarını unutmamak gibi bir armağan hazırlamış olurlar. Yazmayı sevmeyenler fotoğraf, video çekerek, resim yaparak seyahatlerini kaydedebilir, mutlaka tarih, mekan ve birkaç not ile bir fiziksel veya sanal albüm oluşturabilirler.

Bir kere denerler ve tadını alırlarsa, zaten artık komşu şehre bir hafta sonu gezisi yaptıklarında bile onun anılarını ve izlenimlerini kaydetmeyi, hayatlarının değerli anlarını koruyup, çocuklarına miras bırakmanın güzelliğini devam ettirirler. Bunun adı da mikro-tarih oluyor.

Bugüne kadar birçok ülkeyi gördünüz. Gördüğünüz ülkeler içerisinde sizi en çok etkileyen yerler neresiydi?

“Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu” romanım Çanakkale Savaşları’nın 100. Yıl dönümünde Yeni Zelanda’da yayınlanınca beni oraya davet etmişlerdi. Romanı filme çekmeyi isteyen Yeni Zelandalı film yönetmeni beni Auckland şehrinde bir tepeye çıkarttı ve dedi ki, “Sizin romanınızda Çanakkale’ye gelip, oradaki savaşın kendi savaşı olmadığını anlayarak, oradan kaçmak isteyen genç ANZAK askerinin ülkesini son gördüğü yer burasıydı.”  Tamamen bir kurgu karakter olan ama tıpkı o romanı yazarken beş yıl boyunca kurduğum diğer karakter gencecik Osmanlı zabiti Ali Osman gibi o Zelandalıyı da canlıymış gibi görmüştüm. Benim için o ilginç bir andı. Auckland şehrinin 2015’den anısıdır bende. Bunun dışında New York şehrini enerjisi de İstanbul’a benzediği için severim. Galapagos Adaları da sahilde dolaşan kırmızı pelikanlarına, deniz iguanalarına ve deniz aslanlarına oralı insanlar hiç kötülük yapmadığı için unutulmazdır. Kışın Montreal, yazın Ontario Gölüyle Toronto, Hindistan’ın kırmızı şehri Jaipur ve büyüleyici El Hamra ve şair Lorca’yla Endülüs de sevdiğim yerlerden.

Buket Uzuner

Peki Türkiye için neler söylersiniz? Ülkemizde gezdiğiniz yerler arasında sizi etkileyen şehir ya da bölgeler hangileri oldu?

Şimdilerde HAVA romanı yazarken mekan çalışması yaptığım Kayseri ve Kapadokya ilk aklıma gelen yer oluyor. 25 yıldır romanlarımı konunun geçtiği coğrafyalarda uzun mekân araştırmaları, oraların yerli insanlarıyla söyleşiler, yemek başta olmak üzere kültür çalışmaları yaparak yazıyorum. Roman mekânları sayesinde fahrî Çanakkaleli, Çorumlu, Kayserili oldum ve yakında Mardinli de olacağım. İzmir annemin şehri, hakikaten Ege’nin incisidir ve dağlarında çiçekler açar. Öte yandan benim gönlüm yaz-kış hep Kaş’tadır. Trabzon ve Adana’yı özellikle severim. Babam Ankaralıdır, başkentin en güzel yıllarında orada üniversite okudum. Kars ve Gaziantep özellikle mutfaklarıyla etkileyicidir. Eskişehir ise hayalimizdeki Türkiye şehrinin özeti gibidir.

Buket Uzuner

İçinde seyahat etme tutkusu olan gençler için yola çıkmak, yolculuk etmek ve yolda olmak üzerine söylemek istediğiniz bir şeyler olur mu?

“Çok gezen mi, çok okuyan mı bilir?” diye sorarlar. Çok okuyan elbette çok bilir ama çok gezen hiç kimsenin yapamadığı bir şeyi öğrenir. Anlamayı… Tarihin, siyasetin ve ekonominin yazmadığı insanlık halleri ve kültürleri tanır ve onları anlamaya başlar. Anlamak çok önemlidir. Gezmek ve tanımak insanın görgüsünü arttırır. Parayla satın alınamayan iki şey vardır: Sevgi ve görgü. Gezmek için zengin olmak gerekmez.

Komşu mahalleyi, kendi şehrinizin tarihi mekanlarını gezmekle başlayın görgünüzü arttırmaya. Para gelir ve gider ama gezip görmek ve bunların anılarıdır bir hayatı asıl yaşanmış kılan.

Jolly gezginleri için okumalarını tavsiye edeceğiniz yol kitapları nelerdir?

Birçok kitap vardır yolda okumak için ama yol arkadaşlığı edecek kitaplar arasında özellikle Mine Kırıkkanat-Madrid, Zeynep Oral-Uzakdoğu’m John Steinbeck-Charlie ile Yolculuklar, Attila İlhan-Abbas Yolcu, Timur Özkan-Gezgin Gözüyle Türk Dünyası ve naçizane bendenizin Yolda kitabı ilk sıraya alınacaklar arasında.

Jolly ile henüz görmediğiniz hangi coğrafyaya seyahat etmek istersiniz?

Görmeyi çok arzu ettiğim İzlanda.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir