Aşkım Kapışmak: “Çocukluk Hayalim Beni Birçok Ülkeyle Tanıştırdı”

“Şunu anlıyorum ki; herkesin kimseye göstermediği bir bahçesi var. Hayat bana daha uzman olmadan önce şunu öğretti; insanların söylemek istemediği şeyleri çözebilen insanlar, iletişim konusunda daha başarılı olurlar.” sözleriyle geniş bir okuyucu kitlesine ulaşan ve her geçen gün yepyeni projeleriyle sınırları aşan Davranış Bilimleri Uzmanı Aşkım Kapışmak ile Jolly okuyucuları için keşif dolu bir söyleşi gerçekleştirdik.

Aşkım Kapışmak

Aşkım Kapışmak bu özel iletişim serüvenine nasıl başladı?

Klasik söylem gibi olacak ama gerçekten de çocukken başladı diyebilirim. Benim çocukluğumda günümüze nazaran daha sessiz bir iletişim hakimdi. Ben her ne kadar yaramaz bir çocuk olsam da, daima iletmeyi ve almayı seven, insanların çok da görülmeyen gölgeli ya da maskeli diyebileceğimiz taraflarını gözlemleyen biriydim. Ergenlik döneminde ise zamanla arkadaşlarımın annesi çocuklarının bir sorunu ya da derdi olduğu zamanlarda “Aşkım’a git, bi onunla konuş halledersin!” demeye başladılar. Bu iletişim kurma yetimi kuvvetlendirirken lise dönemimde, arkadaşlarıma kendi branşlarımızla alakalı dersler vermeye başladım. Zamanla da gözlemledim ki, her ne kadar haylaz bir genç yanım olsa da o komşu teyzelerin sevimli ve çözüm üretici Aşkım oluvermiştim. Tabii zamanla bu durum özel ilişkilerime de yansıdı. Aşk, sosyal hayat, iş yaşantısı derken özellikle de karşı cinsle olan ilişkimde küçük anektodlar alarak kendi amatör dünyama zenginlikler katmaya başladım. Üniversite hayatımın ilk yıllarında farklı bir bölümde okumama rağmen rektör yardımcımız sayesinde iletişim alanıyla buluşmam gerektiğini fark ettim. Daha sonra iletişim biliminde kendimi güçlendirmek adına Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne girdim. En sonunda da davranış bilimleri okuyarak lisansımı tamamladım. Fakat bununla birlikte birçok eğitime de katıldım. Tabii bu yolda hayat bir süre sonra kendimi dinleme yolculuğundan beni alıp, insanlarla profesyonel olarak konuşma safhasına geçişimi gerçekleştirdi.

Her kesimden insanla buluşmak aslında hayat yolculuğunuzun ilk adımı… Siz bu yolculukta yazar kimliğinizi nasıl beslediniz?

Bu benim aile yaşantımla kazandığım bir edinim diyebilirim. Kalabalık bir aile içerisinde ve neredeyse benzer yaşlarda 4 kardeşin içerisinde büyüdüm. Kardeşlerimle bir araya geldiğimizde evimiz tabiri caizse anaokulu gibi olurdu. Ailem şehrin ve hayatın koşuşturmacası içerisinde bir de bizlerle uğraşınca özellikle de annem sıkıntılarını, dertlerini ya da bizimle olan problemlerini bir kağıda yazar ve bize öyle teslim ederdi. Sabahları uyandığımızda kimi zaman o küçük notlar bizi karşılardı ki, annemin hala o küçük notlardan oluşturduğu koca koca defterler benim hayatımdadır.  Ben de bu özelliğimi annemden almışım.

Duygularıyla yaşayan, kimseyi kıramayan ve acılara karşı da kalemine sarılan bir insanım. Yazdığım şeylerin kimini yok eder, kimini var ederdim; kimiyle sevişirken kimiyle de ölümün soğukluğunda buluşurdum.

Yazdığım bu ufak tefek öyküler, lise zamanlarımda bana kompozisyon yarışmasında birincilik kazandırmıştı. Sonrasında ise her aktivitede bu başarılı görülen özelliğim, insanlarda samimi bir güven oluşturmuş ve onlara destek olmamı sağlamıştı. Bu yazarlık yeteneğinin aslında biraz daha derinine inersek, insanlar birtakım özellikleriyle kendilerini yıllardır süregelen bir şekilde başkalarına kabul ettirmeye çalışır. Yazmak ve güzel yazmak ise benim kendimi çevreme kabul ettirme yöntemim oldu ve ben bu özelliğimi her fırsatta iyileştirmeye çalıştım. Zamanla bu durum başkaları hakkında da yazmaya dönüştü. Anlatamadığım, şikayet dahi edemediğim çok şey vardı ve ben aslında bir bakıma yazmak zorundaydım. Hayat beni bu tarafta kendimi göstermemi sağladı ve sonuç olarak yeni basımı olan 15. kitabım ile güzel insanlarla buluşma şansı yakaladım.

Aşkım Kapışmak

Hayatın hangi alanları üzerine yazmayı tercih ediyorsunuz?

Ben aslında en çok karanlık ve gizli taraflar hakkında yazmayı severim. Şunu anlıyorum ki; herkesin kimseye göstermediği bir bahçesi var. Hayat bana daha uzman olmadan önce şunu öğretti; insanların söylemek istemediği şeyleri çözebilen insanlar, iletişim konusunda daha başarılı olurlar. Çok seviyorum diyenlerin aslında sevmediğini, çok öfkelenenlerin aslında bir şey beklediğini, yanlış anlaşılma korkusundan bazen bir tarafa atılan o duyguları yani kısacası gizli taraflarda büyüyen yanlarımızı tercih ettim. 3-5 hoş aşk dolu sözlerle bir kitap yazmak yerine hayatın bu tarafını beslemeyi tercih ettim. Sanırım daha çok insanın kendisiyle yüzleşmesiyle ilgili yazılar yazmak ilgimi çekiyor ve bu yönde yazılar kaleme alıyorum.

Yaptığınız sayısız güzel işlerin yanı sıra birçok sosyal sorumluluk aktivitesi içerisinde de yer alıyorsunuz. Aklınızda yeni projeler var mı?

Hepimizin hayalleri ve hayattan beklentileri var. Kimi bu süreçte dua eder, kimi ise dilek diler. Bu işin özü ise anahtar kelime istemekten geçiyor; bu bazen aşk, bazen kariyer bazen ise sağlık oluyor. 20’li yaşlara geldiğimde bendeki bu istek insanlarla farklı yollardan buluşma ile gerçekleşti diyebilirim. Tabii sosyal sorumluluk dediğimiz kavram tamamen mantık dışı duygularla olabilecek bir kavram. Başta bahsettiğim hayat süreci ve duyguların işin içine girmesi hayatımda bana önemli bir şeyi öğretti; insanlarla iyi niyet çatısı altında buluşursam hedeflerim ve beklentilerim o denli hızla bana kavuşuyor. Meğer hayatın şifresi şöyleymiş; bir şeyi canı gönülden isterken bir diğer taraftan yardım bekleyen diğer insanlarla buluşur ve onlara destek olursanız, hayat istediğinizi size daha çabuk kavuşturuyormuş. Ve ben de bunu çözümlediğimde ne zaman bir duam ya da dileğim olduysa o kadar çok diğer insanlarla buluşmayı tercih ettim. İlk başladığım yer olan Bakırköy Zihinsel Engelliler Merkezine dahil olmam, ceza evindeki insanlarla buluşmam ya da otizmli çocuklara destek olmam bana göre karşılıklı iyileşme ihtiyacımızdan kaynaklanıyordu. Bunun yanı sıra futbol ve sanat camiasından da birçok kişiyle bu tarz işlere devam ettim. Ve yaklaşık 2 sene önce Kızılay’a üye oldum. Buradaki ekibin 81 ilde anaokulu projesine dahil olarak bağış toplanması adına çalışmalara başladım. Önerisinde bulunduğum defile fikri ile Dilek Hanif gibi değerli isimlerle ve manken arkadaşlarımızla düzenlediğimiz gecede 8 milyon TL tutarında bir bağış topladık.

Ve bildiğim kadarıyla bağışlanan bu parayla 10 tane ilin anaokulunu yaptık ki bu rakamlar benim için mucize niteliğindeydi. Bu gibi mucizelerin yanı sıra Kızılay öncülüğünde yetimhane yaptırmak arzusu beni sardı son zamanlarda. Çok yakın zamanda kamuoyu ile buluşacak bir diğer projemiz ise “İyilik Vitrini”. Bu projemiz, değerli sanatçı dostlarımızın değer verdiği eşyalarından oluşan vitrinler. Çok yakında birçok AVM’de sergilenmeye başlanacak ve toplanan paralarla da ihtiyaç sahibi çocuklarla buluşacak.

Her kitap farklı bir şehirde kaleme alınıyor. Şehirlerin, kaleme aldığınız kitaplara ne gibi katkısı oluyor.

Bu da aslında çocukluktan kalma hayalin doğurduğu bir alışkanlık. Küçük yaşlardan itibaren semalara baktığımda uçaklar beni cezbederdi. O zamanlar anneme “bir gün bineceğim ve hiç inmeyeceğim.” dermişim. Hep o uçağa bineyim ama inmeyeyim düşüncem beni bu denli hareketli kıldı belki de. İlk kitabımı Bahçelievler Çocuk Esirgeme Kurumu’ndayken yazmıştım ve o zaman yemin etmiştim, bu kadar güzel çocuğun hak ettiği bu olmamalı ve bu yolda bütün dünyaya açılacağım diye. Sonrasında ise “Kadınlar Sağdan Erkekler Soldan” kitabımla başladı bu yolculuk. Daha tanınmadığım zamanlarda, otizmli çocukların davet edildiği bir etkinliğe Sevgi Sabancı beni de davet etti. Gittiğimde kendime yemin ettim ve kitabıma orada başladım. Türkiye’ye döndüğümde, kitap basıldı ve satışları başladı. Ardından ben bunu her sene geleneğe dönüştürdüm. Çocukluk hayalim beni Tayland, İspanya, Mekke, Medine, Almanya, Hollanda, Karadağ gibi ülke ve şehirlerle buluşturdu, yazı süreçlerimi besledi.

Aşkım Kapışmak

Türkiye’de olduğu kadar dünya çapında da hayran bir okuyucu kitlesine sahipsiniz. Farklı kültürden yaşantılara sahip insanlara ulaşabilme ve onların hislerine dokunabilmeyi nasıl başardınız?

Öncelikle diğer ülkelerde de çok Türk olduğunu belirtmeliyim. Türkiye’den bir uzman ya da sanatçının, bulundukları yerlere kısa ziyaretler yapıyor olması kendileri için çok değerli. “Neden bu kadar sevildim?” sorusunun cevabı aslında çok basit. Onlara bildikleri ve kendilerine söyleyemedikleri şeyleri kendi memleketlerinden birinin hatırlatması olduğunu söyleyebilirim. Ben onlara yeni şeylerin ahkamını kesmiyorum.

İnsan kelime anlamı olarak ünisyetten gelir; biz her şeyi unuturuz. Benim gibi insanlar da onların unuttukları şeyleri hatırlatmak için varlar. Ben ise bunu bir tık daha fazla gerçekleştiriyorum. İşin özünde insanların en büyük problemi anlaşılma problemi. Aşk, para, kariyer sonraki segmentler. İnsan eşi, dostu, sevgilisi tarafından anlaşıldığında mutlu hisseder. İnsan anlaşılmak ister ki yalnızlığı gitsin! Galiba ben de insanların bu yalnızlıklarına iyi geldim ki beni ilgiyle kucakladılar. Tabii bu durum karşılıklı bir eylem biçimi diyebiliriz, ben onlara iyilik yaptıkça yansıması olarak ben de iyilik güzellik buluyorum. Ben bir yol bulmuşum kendimi iyi etmek için ve aslında her seferinde de bu yolu zenginleştiriyorum. Oradakilerin bu denli bağlanması ve sahip çıkması ise tamamen aidiyet problemiyle alakalı diyebilirim. Aidiyet ile alakalı üzücü haberler de alıyorum. Londra’daki Türk gençlerin intihar oranları da beni ciddi anlamda üzen bilgiler.

Ben onların bu acı dolu zamanlarında destekçi görevi görebiliyorum. Bana bu yüzden bir şeyler anlatayım diye daha çok sarılıyorlar.

 

Eğitmen olmanın size kazandırdığı birçok deneyim var. Tabii bir de sayısız şehirden insanla tanışmak… Gelecek nesli ve yeni neslin insan ilişkilerini nasıl değerlendirirsiniz?

Bu konuyla ilgili karma bir fikre sahibim. Çok daha zeki, pratik, hızlı düşünen, sonuç odaklı bir nesil yetişiyor. Diğer taraftan değerler ve sosyal yaşama baktığımızda orada bir zayıflama gözlemliyoruz. Bu yüzden de daha mutsuz, haz düşkünü, heyecan arayışları yüksek bir nesil geliyor. Aile, arkadaşlık ve eş ilişkilerinde heyecan yoksa orayı tercih etmeyen bir nesil oluşuyor. Huzuru ve yavaşlığı sevmeyen bu nesil, aslında erken yaşlanacak. Zaten gözlemliyorsunuzdur; 20 yaşında 40 yaşında gibi gözüküyorlar ya da gelecek hayallerinde emeklilik yaşantısını arıyorlar. Bunun sebebi tamamen hız. Evlerimizden, işlerimizden okullarımızdan, sevgililerimizden uzak olabiliyor. Bu hızla bu tarz şeylere kolaylıkla erişebiliyorlar. Mahalle dışına çıkan ve uzaklaşan bir nesil doğuyor. İletişim adına konuşmak gerekirse de dil problemleri yaşayan bir nesli hayatımıza sokuyoruz. Birebir iken çok güzel konuşabilen bu nesil topluluk önünde konuşmaktan kaçıyor adeta. Teknolojiye hakim olmaları da onlara hayatlarında durdur, devam et, yönet kontrolünü sunuyor. Bu yüzden de hakimiyetleri altında olmayan her şeyden çabuk sıkılıyorlar.

Hayatınızı, kariyerinizi ve işlerinizi nasıl planlıyorsunuz? Bundan sonraki süreçlerde hangi işlere imza atmak istersiniz?

Ayın sadece bir haftası evde kalabiliyorum. Bunun dışında hep gezme ve seyahat halindeyim. Evde kalabildiğim zamanları mutlaka sevdiklerime ve kendi kişisel bakım rituellerime ayırıyorum. Yıllardır az uyuyorum ve bu durum bana hayatı yakalama fırsatı veriyor. En önemlisi ise, çevremde az insan var. Haliyle de “şuna vaktim yok” bahanesine sığınmak istemiyorum. Hatırladıkça kendime dahi şaşırdığım bir anım var. Londra’da akşam 8-11 saatleri aralığında seminer veriyordum. Seminer sonrası etkinlikler derken gece 1’de etkinlik bitti. Otele geçtim ve 2 saat dinlenip 3’te çıktım. 5.30 uçağı ile Türkiye’ye döndüm. İndiğimde evime gelip kıyafetlerimi değiştirdim ve ardından öğlen 12 civarı başarılı bir derginin etkinliğinde konuşmacıydım. Akşam saat 9 uçağıyla yine Belçika’ya seminere geçtim. Ve gerçek anlamda ekip olarak kendimize dahi şaşırdığımız bir tempo oldu.

Aşkım Kapışmak

Hayata dair inançlarınız neler? Çok yönlü ve başarılı bir yazar olarak hayat felsefenizi nasıl tanımlarsınız?

Bunu şimdi sorduğunuz için cevabım, son 3 yıldır yaşadığım aşkımdan geliyor diyebilirim. Bu soru daima güncellenmeye müsait. Ama özünde hayatımın mottosu, haddimi bilmekten geçiyor. Haddimi bildiğim yerlerde daha çok yalnızlaşıyor ve kendimi dinleyebiliyorum. Hadsizleşince ise etrafım kalabalıklaşıyor. Tabii ben bunu sokak ağzında kullanır gibi kullanmıyorum, benim kullanmış olduğum daha bilinçli bir felsefe.

Bugüne kadar birçok ülkeyi gördünüz. Gördüğünüz ülkeler içerisinde sizi en çok etkileyen yerler neresiydi?

Ben yazları zaten Barselona’da yaşıyorum. Bu sene ise ilk defa bir arkadaşımın daveti üzerine Sırbistan’a gittim. Birkaç gün orada kafa dinlerken yine onun tavsiyesi üzerine Montenogro’yu keşfettim. Sosyal medya üzerinden attığım hikayeye dönen bir anne kızın Montenegro’da açtığı otelde kalmak üzere yeni bir şehrin keşfine çıktım. Bu yazı orada geçirdim ve “Elma Dersem Çık” kitabımı da orada yazdım. Muhteşem yavaş bir şehir, sadece ağaç ve yeşil var. Adriyatik Denizi ve eski yapılar beni büyüledi. İnsanların yaşantısı ise bir o kadar güzel. Kesinlikle ev ya da araba alma gibi hayalleri olmayan bir yer. Fazla maaş almayı kabul etmiyorlar mesela. Onlar için fazla maaş fazla çalışmak demek ve kesinlikle bunu istemiyorlar.

Birçok yeri gezdim fakat Montenegro yaşamak istediğim yerler arasında başa geçti

İspanya ile aranızın iyi olduğunu biliyoruz. İspanya gezisine çıkacak Jolly gezginleri için tavsiyeleriniz olur mu?

Kesinlikle deniz kenarı olması itibariyle Barselona’yı rotalarının başına alsınlar. Madrid, Ankara gibi denize komşu değil ama sonrasında ise mutlaka Madrid’i görmeliler. Barselona turlarında ise, Barselona sokak ve caddelerini tasarlayan Gaudi’nin eserlerini ziyaret etmeliler. Bu sokaklardan geçtikçe ruhunuzda sizi bunaltan olumsuz hislerden kurtulduğunuzu gözlemleyebilirsiniz. Ben de, geniş ve bunaltmayan o sokaklarda yürürken, iyileşme hissiyatını sadece Barselona’da yaşadığımı ifade edebilirim. Bunun dışında Salvador Dali’nin turlarını yapmalı, La Rambla Caddesi’nde turlamalı ve alışveriş tutkunları burada alışveriş yapmalı. Burası kesinlikle motor ve bisikletle güzel. Bisiklet turlarına katılın derim. Kristof Kolomb heykelinin bulunduğu bölgeyi ziyaret edin. Yeme içme kültürünü denemek isteyenlere önerim, paella. Gece hayatı sevenler, oradaki eğlence mekanlarına gitmeli ve kokteyllerini ise mutlaka deneyimlemeli. Tarihi ve kültürlerini gözlemlemek isteyenler için boğa savaşlarının yapıldığı meydanların yanı sıra çeşitli müzeler daima keşfe açık. Müze sevenler için de Barselona gerçek bir cennet. Bunun yanı sıra trenle ya da uçakla Madrid, İbiza, Valensiya gibi nice güzel şehri mutlaka keşfe çıkmalılar.

Jolly ailesiyle en sevdiğiniz 3 yeri paylaşır mısınız? Mutlaka görün dediğiniz yerler nerelerdir?

Yale Üniversitesi’nden çok yakın zamanda aldığım tekliften ötürü Amerika kıtasında güzel bir tura asla “Hayır” demem! Bir de yaşantısını çok merak ettiğim için Avustralya’yı isterim. Diğer yandan İskandinav ülkelerine hiç uğrama fırsatım olmamıştı. Norveç de güzel bir seçenek. Jolly ile uzun bir yolculuk oldukça keyifli olabilir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir