3 gece 4 gün, 4 kişilik (erkek) Amsterdam-Paris turumuzun hikayesi başlıyor. Diğer üç arkadaşım da Amsterdam konusunda benden tecrübeli. Hele bir arkadaşımın bir yıl içerisindeki dördüncü seferi. Ben bir yabancı onlar ise rehber.
Amsterdam gerçekten de rüya (!) gibi bir şehir. Gidip görmek istediğiniz her şey bir araya toplanmış durumda. Bu yüzden rahat ayakkabılarla buraya gelin ki tabanlarınıza kuvvet, biraz yürüyeceğiz. Ama gerçekten de çok zevkli olacak. Burada ne yokuşumuz ne bir tepemiz ne de bir ivmemiz var, dümdüz renkli sokakların arasından yürürken geçen dakikaların hiç farkına varmayacaksınız.
Başlıyoruz… Madrid yazımızda olduğu gibi madde madde gidelim, buradan beklentilerinizi çözelim.
ULAŞIM: İstanbul’da ikamet eden biri olarak yazıma doğal olarak ulaşımdan başlıyorum. Amsterdam Schiphol Havaalanı’nda indiniz. Hemen orada bulunan bürodan tren biletlerimizi alıyoruz ve merkeze geliyoruz. Acıktıysanız hemen trenden indikten sonra karşınızda bir dönerci göreceksiniz. İçeride Türkler çalışıyor. Amsterdam’daki Türkler konusuna daha sonraki bölümlerde değineceğiz. Bu dönerci de ‘Lahmacun arası döner’ yiyebilirsiniz. Hani bu Alman efsanesidir ya, gerçek. Tadı da kötü değil. İyi gidiyor o açlıkla. Karnınızı ilk etapta burada doyurabilirsiniz. Merkeze geldikten sonra ulaşım olayını artık çözdünüz demektir.
Amsterdam’da ulaşım önceliği her zaman bisiklette. Bisikleti olmayan ve bu yolla ulaşımını sağlayan Hollandalı neredeyse yok gibi. O yüzden sağınızdan solunuzdan geçecek bisikletlere dikkat edin, onlara Türkiye’deki gibi ikinci hatta üçüncü sınıf muamele yapmayın. Oranın kralı bisikletliler ona göre… Öte yandan onlar bisikleti bizim Büyükada’da sürdüğümüz gibi sürmüyorlar. Çok hızlı, seri ve profesyoneller. Eğer onların yolundan gidecek olursanız ve hızlarını keserseniz sizi üzerler. Dikkat edin. Biz bisiklet kiralamadık. Yabancı birinin burada bisiklet sürmesi çok zor. Yollar, sokaklar hep birbirine benziyor.
YEMEKLER: Hollanda’da buraya has yiyecekleri tercih etmedik. Yemek olayını biraz geçiştirdik. Atıştırmalık olarak her yer patatesçiler ve pizzacılardan ibaret. Gezeceğiniz yerlerde her yerde karşınıza patates kızartması çıkacak. Tüm dünyanın ortak olarak sevdiği tek yiyecek yani. Patates kızartmaları ortalama 4 Euro. Çok güzel soslar mevcut. İstediğiniz sosu daha düşük bir ücret karşılığı alıp yolunuza devam edin. Bir de dilim pizzacılar var. Domuzdan kaçınanlar için napoliten her derde devadır Avrupa’da. Özellikle İtalya’da. Biralar konusunda maceraya atılmayın. Bilmediğiniz bira markalarını tercih etmeyin, bizim gibi tufaya düşmeyin.
Hollanda bildiğiniz gibi bir tarım ülkesi. O yüzden löp bir et yemek de yakışır. Steak için Arjantin restaurantlarını tercih edin. Brezilyalılarda ise yemek yerken aynı zamanda Rio Karnavalı’nı da izleyebilirsiniz, canlı. O kadar çok samba yapan kadın yok ama iki üç tane var. Kültür meselesi…
RED LİGHT: Meşhur Red Light’a gelelim. Bu bölge ufak odalardan oluşan, bazıları apartmanların kafelerin yanlarına serpiştirilen bir alan. Hayat kadınları dönüşümlü olarak günün her saatinde burada hizmet veriyorlar. Hollandalı azınlıkta, dünyanın her yerinden çalışan bulmak mümkün. Her insanın zevkine hayallerinde yarattığı fanteziye göre çalışan (Polis, hemşire, sekreter, eli maşalı gardiyan, Uzak Doğulu, Afrikalı, siyahi…) kadınlar burada var. Fiyatı 50 euro’ymuş. 15 dakika süreyle odalar boşalıyor. Dünyanın en güzel kadınlarını burada görmek mümkün. Sokaklar dar. Doğal olarak burayı izlemek için gelen birçok insan var sokaklarda ve bunların çoğu kadın. O yüzden sevgilinizi, eşinizi, arkadaşınızı buraya götürmekten çekinmeyin. Ben eşarplı 70 yaşlarında bir Türk anneanne gördüm, gam yemem, içim rahat. Amsterdam için burası çok doğal, hayatın içinden bir bölge. Mesela bir kadının bulunduğu odanın yanında restaurantta veya kafede yemek yiyebilirsiniz. O derece… Fakat grup olarak gelen İtalyanlardan kaçının, adamların gözü dönmüş. Burada İtalyan erkeklerini rüyalarına taşıyan Türk kadınlarına ince bir mesaj var :)
EĞLENCE HAYATI: Burada eğlence hayatı seks üzerine kurulmuş durumda. Red Light’ın bulunduğu bölgede çeşitli seks tiyatroları bulunuyor. Giriş fiyatları hakkında bir bilgim yok. Burada tiyatro izler gibi sahnede bulunan arkadaşları izleyebilirsunuz. Öte yandan canlı şovların sergilendiği mekanlar var. 2 Euro karşılığında, dönen bir sahne üzerinde bulunan çalışan veya çalışanları, aranızda bir cam bulunmak kaydıyla 2 euro karşılığında izleyebiliyorsunuz. İsterseniz 2 euro daha atıp devam edebilirsiniz. Fazla detaya girmeye gerek yok, bu bölgede bu tip başka eğlenceler görmek, tecrübe etmek mümkün… Amsterdam bildiğiniz üzere partileriyle ve gece kulüpleriyle de ünlüdür. Bütün büyük dj’ler Amerika’dan sonra Amsterdam’dan çıkar. Burada bulunduğum iki gecede maalesef bir diskoya gidemedim. Ama Supper Kulüp ünlüymüş giriş de sanırım 50 Euro. Ama gittiğinize değiyormuş…
KONAKLAMA: Biz ilk gün bir yurt havasındaki StayOkay’da kaldık. Ranzalarda. Daha çok yurt dışından gelen turist gençlerin rağbet ettiği bir yer. Fiyatı uygun. Gayet temiz. Buradan çıkarken kullandığınız çarşaf ve yorgan kılıflarını çıkartıp yere atmanız gerekiyor. Ranzalar da öyle yazıyor valla :) Burası Vondelpark’ın hemen yanında yer alıyor. Voldenpark’a da hemen bir yer açalım. Burası ucu bucağı gözükmeyen yemyeşil içinde ufak göletler bulunan çok sessiz gereksiz insanların şarapcıların mangal yapanların asla bulunmadığı bir yer. İnsanlar burada koşuyor, yürüyor, bisiklet sürüyor. Mutlaka gitmelisiniz. Amsterdam’ı mekan bellemiş Türkler burayı çok sever. Ama ortama ayak uydurur, merak etmeyin.
StayOkay ile birlikte öğrencilik günlerimize döndükten sonra biraz da kaliteyi artırıp hemen şehrin içinden geçen nehre sıfır bir yere geçiyoruz. Tabii bunların İstanbul’dan buraya gelmeden önce ayarladık. Burası Rembrant Otel. Gayet temiz, gayet modern, sevgilinizle çok daha iyi tadına varacağınız bir otel. Foto galeride fotosu mevcut. Burası biraz daha pahalı ama değer. Kişi başı da 75 Euro ödedik bir gün için. Ama değdi ve buranın güzelliği bir Cumartesi gecemizin bir bölümünün yakta geçmesine neden oldu.
TÜRKLER: Şu an abartacağım. İstanbul’dan fazla dönerci, kebapçı görmek mümkün. Sokakta kimse dilimizi bilmiyor diye küfürlü konuşmayın. İnanılmaz derecede Türk var. Hem turist hem yerli. Hele Red Light’a girdiğinizde yorumlarınıza daha dikkat edin. Doğal olarak orada Türk daha fazla. Ama çekinmeyin. Siz oradaysanız onlar da orada. Kimsenin birbirini takacak durumu yok. Herkes dünyaya kendi gözleriyle bakıyor Amsterdam’da. Türkler genelde taksi olaylarına ağırlık vermiş durumda. Taksiye binmeye gerek yok. Eğer gerek duyarsanız, hani acil bir şey olur, bir Türk taksiciyle karşılaşmanız mümkün. hemşeri veya gurbet ayağı yapmayın, afları yok. Ağlarına düşeni affetmiyorlarmış. Bir önceki seyahatten gece eczaneye gitmek zorunda kalan bir arkadaşımızın bu konuda bir tecrübesi var. Dikkat…
COFFEE SHOPLAR: Buranın en ünlü coffee shopu Bulldog. Tabii gelecek yıldan itibaren uyuşturucunun turistlere yasaklanacak olmasından dolayı Amsterdam bu aralar daha bir kalabalık. Bulldog’un yanı sıra buranın ünlü coffee shopları arasında Grasshoppers, Green Area gösteriliyor. Amsterdam’da uyuşturucu serbest. Abartmadan yollarda içenleri görmek mümkün. Özellikle nehir kenarları kalabalık. Ama dediğimiz gibi diğer insanlara karşı en ufak bir tesiri bile yok. Burada içen daha bir kibar oluyor. Amsterdam’ın hemen her sokağında bir tane coffee shop görmek mümkün. Dışarıdan baktığım kadarıyla içeride 7’den 70’ye her yaştan insan var.
GENEL OLARAK: Amsterdam çok sessiz ve gerçekten cennet gibi bir yer. Uyuşturucunun serbest olmasına, sokakta dahi içilebilmesine karşın son derece sessiz, kavgadan, gürültüden, sessizliği bozacak her şeyden uzak bir yer. İlginçtir, buranın köpekleri bile havlamıyor. Her yerde karşınıza çıkabilecek seks oyuncakçıları, seks DVD’si satan ufak dükkanlar sizi şaşırtmasın, gayet normal. Buradan İstanbul’a dönerken güzel magnetlerin yanı sıra peynir alın. Burası peynirin merkezi. Tabii bir Ezine gibi Alex değil ama gerçekten çok güzeller. Mutlaka alın… Onun dışında gidin keyfinize bakın, yaşamanın anlamını burada çözün. Yapamadıklarınızı yapın, içinizdeki çocuğu çıkartın. Her şey mümkün, size her olanak sağlanmış. Polis mi? Valla ben iki günde bir tane bile görmedim. yoksa burada güvenlik güçleri yok mu?
Amsterdam’da iki gün kaldıktan sonra hızlı trenle Paris’e geçtim. Onu da daha sonraki yazımızda anlatalım. Amsterdam’ı anlat anlat bitmedi…
Saygılar efendim
Jolly Tur ile Amsterdam Turları için tıklayınız.