Alaçatı Ot Festivali

Alaçatı, kumsalı, limanları, taş evleri ve sert rüzgarıyla İzmir’in adeta incisi… Aslında baktığımızda burası, Çeşme ilçesine bağlı bir mahalle onu farklı kılan ise Ege’nin en güzel yerinde yer alması. Masmavi deniziyle rüzgar sörfü tutkunlarının neredeyse evi haline gelmiş. Rumlar zamanında bağları ve şaraplarıyla tanınan Alaçatı’da Ege mutfağının tüm lezzetlerini bulabilirsiniz. Buranın nesi meşhur derseniz, sörfü ve otları derim. Otlar demişken bu sene yedincisi gerçekleştirilen Alaçatı Ot Festivalini bende ilk defa Jolly tur ile birlikte yerinde takip ettim. Ot festivalinden çok bana bayanlar günü izlenimi bıraksa da geçirdiğim keyifli zamanları düşünüp, keyifleniyorum.

Alaçatı

Ot festivali serüvenimi yaklaşık olarak bir buçuk ay önce planlayarak başlamıştım. Uçakla mı yoksa otobüsle mi gitme konusunda kararsız kalanınca, otobüsle gitmeye karar verince yola çıktık. Fakat bu deneyimi yaşadıktan sonra, her zaman tercihim uçak olacak. Alaçatı’ya birçok defa gitmiştim, fakat tarihi konusunda eksikliklerim vardı. Bende biraz da otlarının yanında geçmişini de hatırlatmak istedim. Alaçatı’nın antik dönemdeki adı Agrillia olarak biliniyormuş. Alaçatı ismini ‘Alacaat’ adı verilen bir Osmanlı aşiretinden alıyormuş. Osmanlı döneminde burada Rumlar ve Türkler yaşıyormuş. Rumcada ‘Alacaat’ kelimesinin telaffuzu zor olduğu için ‘Alacaat’ zamanla değişmiş ve günümüzde kullanılan Alaçatı adını almış.

Sakız adasından işsiz Rum gençleri, buraya çalışmaya gelmişler. Buradaki kızlarla evlenmişler ve nüfus zamanla çoğalmış. Ünlü tarihçi, Heredot Alaçatı için ‘‘ En güzel gökyüzü altında kurulmuş bir yer’ tanımlamasında bulunup ve dünyaya Alaçatı’yı tanıtmış.

Alaçatı Evleri

Burayı sevmemin sebebi, taş evler ve sokaklarla çevrili mimarisi çünkü Alaçatı’da dikkatinizi çeken ilk şey mimari doku oluyor. Arnavut kaldırım taşı ile kaplı dar sokaklarını iki ya da tek katlı taş evler gölgeler… İşte bu tarihi mimari doku Alaçatı’nın sahip olduğu en önemli ekonomik değerleri arasında yer alıyor. Alaçatı’nın bozulmadan keşfedilmesi ve taş evleri restore ederek yerleşenlerin, koruma amaçlı yapılaşmaya önem vermesi nedeniyle, ülkemizin kontrollü gelişen ve korunan köşelerinden biri haline gelmiş. Alaçatı evlerinde yöreden çıkarılan ve işlendikten sonra sertleşen beyaz taş kullanılıyormuş. Bu taş, zaman içerisinde sarararak binaların yaşını yansıtma özelliği varmış. Bununla birlikte, Alaçatı taşı adı verilen ve pomza taşı görünümlü kesme taşlardan yapılan evler, kışın sıcak ve yazın serin tutuyormuş. Çünkü adı taş ama havanın karbondioksidi ile birleşince kalker oluşturup filtre görevi yapıyormuş. 

Alaçatı’da Yemek Zamanı 

Alaçatı’da yemek yemek, bu yörenin kültürünün ayrılmaz bir parçası haline gelmiş. Bu sebeple tüm Türkiye’nin hatta tüm Dünya’ya adını duyurduğu ‘Alaçatı Ot Festivali’ büyük bir yemek festivaline dönüşmüş. Festivale vardığım gün cuma öğlen saatleriydi dolayısıyla ortalık daha sakin ve rahattı. Bizde rahat gezme ve yemek yeme fırsatı bulabildik. İlerleyen saatlerde kalabalık başlayınca bir yerde oturma ihtiyacı hissettik ve ilk yemek yerimiz Kumrucu Şevki oldu. Bazılarımız beğendi, bazılarımız da eskisi gibi olmadığını söyledi. Benim içinse, orta karardı. 

Alaçatı’da her sokağında sürpriz bir restoran çıkıverir karşınıza. Her biri özenli, düzenli ve dostça sizi karşılar. Burada fark ederseniz her şey geçmiş kokar. Kim bilir neler yaşandı bu evlerde diye düşünürken, dar sokaklarda dolaşırken, bir binanın içinde ya da bahçesinde yemek yerken bulursunuz kendinizi. Ev yapımı limonatalar, sakız muhallebisi, sakız kurabiyesi, adaçayı Alaçatı sofralarının vazgeçilmezleri. Sakız muhallebisi demişken, 1941 yılında helva üretimi ile başlayan tatlı mecrasına kurabiye, muhallebi ile devam eden meşhur ‘Alaçatı Tatlıcısı İmren’ de sakız muhallebisini tattım. Damla sakızını sevenler için mutlaka denemesi gerektiğini düşünüyorum. 

sakızlı muhallebi

Ege’de Ot Festivali olunca tabii ki akla gelen ilk ot isimleri oluyor. Daha önceden bildiğim bununla birlikte öğrendiğim birçok yeni ot oldu. Dağlama, Deli Kereviz, Deve Tabanı, Ebegümeci, Eşşek Helvası, Hardal, İğnelik, Körmen, Radika, Şevket-i Bostan, Tilkişan, Tirşik Otu, Turp Otu, Yabani Marul, Yabani Rezene… Bu sene festivalin ana teması olarak ‘Radika Otu’ başköşeyi almıştı. Radika Otu ile yapılan birçok yemek vardı.

alaçatı

Çılgın kalabalıktan uzakta, kendimize güzel Ege yemekleri yapan bir yer arayışındaydık. Amacımız Asma Yaprağı idi fakat öğlen yemeğine bile kalabalıktan alamıyorlardı. Yolumuzun üstünde sokak arasında, öğrendiğimize göre daha bir gün önce açılmış bir restoran buluyoruz. Adı ise ‘Zeytin Dalı’ bir anne ve iki oğluyla birlikte açmışlar burayı. Mavi ve beyaz masa örtüsüyle kalbimizi daha başlamadan fethetmişti. Enginarlı pilavdan, Şevket-i Bostana, dolmalarından ev yapımı limonatalarına kadar her şey vardı menülerinde. Biz yemeklerini çok beğendik, ayrıca çok kalabalık olmalarına karşı, ilgileri güzeldi. Akşam yemeği için tercihiniz neresi olur bilemiyorum, fakat ben bir ay öncesinde Ferdi Baba Restoran için rezervasyon yaptırmıştım. Alaçatı’ya gelip de buraya uğramadan olmaz deyip akşam yemeğimizi burada tamamladık. Eğer daha önce duymasanız ya da bilmiyorsanız en güzel balık ve meze yiyebileceğiniz restoran burası.

alaçatı ot festivali

alaçatı ot festivali

Ege’nin meşhur otu altta sağda ki ‘Şevketi Bostan’ Girit mutfağına özgü bir bitkiymiş. Latince adı Cnicus benedictus olan bu bitki akkız, kenger, sakız otu, sarıcakız, süt dikeni ve bostan otu olarak farklı yöresel isimleri de varmış. Yaklaşık olarak 60 cm uzunluğunda Ege, Akdeniz bölgelerindeki tarlalarda, bahçelerde yabani olarak yetişiyormuş. Daha çok denize yakın tepelerde ve dağlarda görülüyormuş. Yeşil güdük dikenleri, uzun beyaz kökleri olan Şevketi bostan leğenlerde kökleri ayrılmış olarak dikenli yaprakları ile birlikte satılıyor. Kuzu etli yemeği ile zeytinyağlı yemeği yapılıyor, ayrıca haşlanıp salatası da yapılabiliyormuş. 

FullSizeRender (23) FullSizeRender (31)

Festival bahane yemek şahane diye bir tabir vardır bu tür etkinlikler için. Aynen öyle aslında benim ilk denemem oldu. Seneye gider miyim şimdiden düşünmem gerekiyor, çünkü Bağdat Caddesi ve Nişantaşı kalabalığı bu yerlere akıyor ve sokaklarda yürüyemez hale gelebiliyorsunuz. Oturacak mekan bulmak çok zor, önünüze neresi denk geliyorsa oraya oturmak zorunda kalabiliyorsunuz. Ben kalabalığı değil de keyifli zamanları düşünüp mutlu oluyorum. Biraz kadınlar festivaline benzettim, erkekler için sıkıcı bir etkinlik olabilir, şimdiden söyleyeyim.

Bilgi Üniversitesi İşletme mezunuyum. Kafeinli Gezgin’i 2012 yılında açmaya karar vermenim sebebi, gezmeyi, kültüre sanata ilgi duyan, yeni yerler, yeni bilgiler edinmek isteyen meraklılar için seyahatlerinde yol gösterici bilgiler vermeyi kendine amaç edindim. Çok sevdiğim ünlü gezgin Nancy Novogrod’ın bir sözünü hatırlatmak isterim. ' Daha çok insan seyahat edebilse dünya çok daha iyi bir yer olurdu’ der.