Arkadaşlarla çıktığımız Ege turundaki duraklarımızdan biri Akyaka’ydı. İtiraf ediyorum bu durak noktası için biraz bastırmıştım. Neyse Akyaka’ya vardık, otelimiz Kerme Ottoman Konak’a yerleştik ve ilk hayal kırıklığımızı yaşadık. Bize Azmak‘a bakan odadan vermemişler, arka tarafta trafiğe bakan odayı vermişler. Dil döktük “şu bu” yine de odayı değiştiremedik. Sonunda ne yapalım deyip kendimizi Sedir Adası’na atmaya karar verdik.
Sedir Adası’na önce kısa bir araba gezintisi arkasından tekneye binerek ulaştık. Yalnız nasıl kalabalık anlatamam. Kendimize palmiyelerin altında zar zor bir yer bulduk ve incecik altın gibi kumları olan denize girmek üzere hareketlendik. Deniz koyun içinde kaldığından sıcacıktı. Bol bol kumlarla oynadık, “Kleopatra pozu” verdik, kumdan kale yaptık sonra da kurulanıp buranın antik kentini ziyaret ettik. Yol boyu güzelim manzarayı seyredip arkasından gezdiğimiz tarihi kentin büyüsüne kapılıp “antik tiyatroda gösteriyi seyredip eve dönerken akropolden alışveriş yaptığımızın” hayalini kurduk.
Güle oynaya tekneye dönüp Azmak tekne turu yapmak üzere Akyaka’ya geri döndük. Merkezde yan yana dizilmiş teknelerden sırası gelene binip dolmasını bekledik. Ben en öne kuruldum ve hiçbir detayı kaçırmamak için de gözlerimi dört açtım. Tabii ki elimde fotoğraf makinemle. Neyse tekne hareket etti ve içimin şükran duygusuyla dolduğunu fark ettim. Sazlıkların arasından geçerken yolumuza çıkan ördekler, kazlar bir taraftan karşı tepelerin manzarası bir yandan, derenin içindeki canlılar bir taraftan insan kalbinin bu güzellik karşısında genişlediğini hissediyor. Yaklaşık 20 dakika süren bu tur beni inanılmaz büyüledi. Mutlaka yapmanızı tavsiye ederim.
Tekne turundan sonra Akyaka sokaklarında biraz dolandık ve bulduğumuz Feronia Food’n Wine et lokantasına gitmeye karar verdik. Başlangıç olarak “Bahçeden Salata” ve “Fırınlanmış Dana İlik” aldık. Dana iliği biraz yağlıydı ama nefisti. Ekmekle beraber yiyip bu lezzet fırtınasının tadını çıkardık. Ana yemek olarak çeşitli et seçeneklerinden “Beef Bourguignon” ve “New York Steak” aldık. Kırmızı şarap soslu bonfile dilimlerinden oluşan Beef Bourguignon’un sosu nefis, eti yumuşacıktı. Steak da hafif kanlı, yumuşak ve lezzetliydi. Sahipleri de çok hoş sohbet ve ilgiliydi. Hatta bir sonraki akşam tekrar buraya gelip gelmeme konusunda çok kararsız kaldık.
Neyse otelimize dönüp yorgunluktan hemen sızdık. Ertesi sabah dere (azmak) kenarında yürüyüş yaptık, suya girip çıktık, ağaçların oluşturduğu doğal oturma yerlerine oturduk, ağaç dalları arasında meditasyon yaptık. Bol fotoğraf çektik hatta burada çektiğim bir fotoğraf üye olduğum Gezginler Kulübünün eylül ayı yarışmasında birinci bile oldu.
Sonra otelimizin Akbük koyundaki tesisine gitmeye karar verdik. Çam ormanları ile kaplı dar ve virajlı yollardan geçerek tesise vardık. Denize girip serinledikten ve yol yorgunluğunu attıktan sonra çayımızı, kahvemizi söyledik. Tam keyif yapacaktık ki acaip bir rüzgar çıktı. Bir anda neye uğradığımızı şaşırdık. Şemsiyeler kafalarımızın kenarından uçmaya başladı. Mecburen toplandık, giyindik dere kenarına geri döndük. Oteldekilere durumu anlattığımda bu ani rüzgarın buranın ikliminin bir parçası olduğunu ve adının “Deli Mehmet” olduğunu öğrendik.
Bu arada akşam yemeği vakti geldiğinden yapılan oylamada bir önceki akşamki et lokantası değil de azmak manzaralı dere üstü pizzacısı olan “Mocca Cafe Bistro” birinci oldu. Pizzacının lokasyonu öyle güzeldi ki dere yanımızda tatlı tatlı akarken, yeşilliğin ve ördeklerin içinde yemeklerimizi yedik. Karışık pizzanın malzemeleri bol, hamuru incecikti. Fettucini de mantarlı beyaz soslu ve tam kıvamında dirilikteydi. Otelimize dönünce ertesi günün rotasını çalıştık ve yıldızlara bakarak uyuduk.
Akyaka, Azmak deresinde tekne turu yapmak ve Sedir (Kleopatra) Adası’nı görmek mutlaka yapılacaklar listenizde olsun ve buraya gelin derim.
Sağlıcakla,