Kenya Tanzanya
Uçağımız Kahire’yi tepeden selamlayarak geçti ve sonra etraf karanlığa gömüldü. Türbülans başladı acaba başka bir boyuta mı geçtik diye düşünürken pilotumuz alçalmaya başladı ve Afrika’nın New York’u olarak bilinen, Kenya’nın başkenti Nairobi‘ye teker koyduğumuzda saatler gece yarısını üç saat geçiyordu. İner inmez ilk dikkatimi çeken alandaki ışıkların yetersizliğiydi. Çıkış kapısındaki uzun pasaport kuyruğu, siyah tenli bir o kadar asık suratlı bakan ve “benim zenginliğimi siz beyazlar yiyorsunuz” diye gözleriyle haykıran insanlar bana şöyle diyordu:
AFRİKA’ya hoşgeldiniz.
Uzun bir seyahat olacaktı ve turistik aktivitelerin ötesinde bir deneyim yaşamak istedim. Bu konuda Oskar Amcam‘ın desteğini asla unutmayacağım. Diğer turistlerin kaldığı marka otelleri seçmemiş.
Özel transfer aracı (ki başka şansınız yok) bizi kalacağımız orta halli otele getirdi. Bizi içeri aldıktan sonra, önce kepenk kapatıldı sonra demir parmaklıklar gerildi, çelik kapı kapatıldı ve onun da üzerine kalın zincirler çekildi. Şaşkın ve sinirden gülen bakışlarla otel görevlisine sordum. Bunlar ne için? Cevap; güvenliğiniz için efendim. Peki ya yangın çıkarsa? Cevap; açarız efendim. Pencereler? Cevap; parmaklıklı efendim… İşte o zaman anladım ki önümüzdeki 20 gün çooook eğlenceli geçecek.
Sabah oldukça Avrupai bir kahvaltı çıktı bizler için, sonrasında kapının önüne çıkıp bize şehri gezdirecek aracı beklemeye başladım. Yaşlı bir adam yanıma yaklaşıp, dostça bir bakışla bana burada sigara içemeyeceğimi şehirde oluşturulan özel noktalara girmem gerektiğini söyledi. Nereli olduğumu sordu. Türküm deyince kısa süreli dostça bir sohbet ettik. Peki halk bu kadar içten ise gece neden bu kadar tedbir alındı??? Neyse…
Nihayet, driver guide (hem sürücü hem rehber) geldi. Bizi 4×4 aracımıza atıp şehiri gezdirmeye başladı.
Ben: Şoför bey aracın her tarafı parmaklıklı camı açabilirmiyim?
Cevap: Hayır efendim. Hırsızın yüzünü görmezsiniz bile…
Ben: Bana efendim demeyin lütfen biz yol arkadaşıyız artık.
Cevap: Peki efendim.
Şehirde kısa bir tur attık. Kitapçıdan Animals isimli kitabımı aldım. Eski bir sevgilimin bana ayrılırken vermedikleri arasında en çok içime oturan kitap odur… Bütün hayvanların özelliklerini, deve kuşlarının eşlerini tavlamak için dans ettiğini, erkek aslanların avlanmadığını anlatan kitap…
Oldukça lüks sayılabilecek bir araçta seyahat ederek Omo Vadisi‘ne doğru ilerledik. Yanımızdan geçen otobüslerde balık istifi insanların Mombasa‘ya ulaşmak için saatler süren bir yolculuk yaptığını gördüm. Öğrencilik yıllarımda trende balık istifi olarak İstanbul’dan Bilecik’e 4 saat seyahat etmekten şikayet ettiğim yılları düşünüp kendimden utandım desem yeri… İlk durağımız Nakuru Park oldu. Beyaz gergedanlar, filler, flamingolar, maymunlar hepsi doğal ortamında… Tutsak edilen hayvanlarla özgür olanların bakışlarını artık ayırt edebilecek olmanın mutluluğunu o noktada yaşamaya başladım. Sonraki dönemde hayvanat bahçelerinin kapısının önünden bile geçemeyecek olmak…
Yollar bir hayli bozuk özellikle “şehir” lerin uzağına çıktıkça şartlar daha zorlu…
Sonraki durak Masai Mara Ulusal Parkı… Bu noktada artık otele veda edip çadırlarda kalmaya başladık. Zenginler için lodgelar mevcut. Fakat bu fakirliğin içerisinde nara atar gibi lükse kendini kaptırmak ne kadar doğru??? Ben çadırımdan memnunum ;) Ertesi sabah aslanları sırtlanları görmeye başlıyoruz yaşlı bir erkek aslan jeepimizin gölgesinde dinlenmeye başlıyor. Aramızdaki uzaklık 1-2 metre aslında yıllardır korktuğumuz hayvanların aslında bizlerle hiçbir probleminin olmadığını, bize saldırmaları binde bir görülen bir durum olduğunu öğrenmeye başlıyorum. Aslan ailelerini gömeye devam ediyoruz, günde yaklaşık 20 saat uyuyorlar… Vahşi filler… Hemen ötesinde jeepler duruyor inmemiz isteniyor. Bu sırada vahşi hayvanlarla aramızdaki mesafe 1-2 km… Yemek yiyecekmişiz :)
Ben: Pardon çok yakınımızda vahşi hayvanlar var???
Cevap: Endişe yok. Onlar bizden korkar…
İşte insanoğlunun…
Bir sonraki gün Masaileri görmek üzere köylerine gidiyoruz. Burada her yer hayvan dışkısı. Yerli bir kişi kültürlerini anlatmaya başlıyor.
Rehber: Burada kadınlar sünnet olur!!!!
Ben: Ne!!!!!!
Evet doğru Masai’de kadınlar erken yaşta sünnet ediliyor.
Yerel dansları ise zıplamaya yönelik kötü ruhları kovmak. Tabii ki sonrasında satış… Olmazsa olmazlardan. Şehir merkezlerinde hemen herkes sizlere bir şeyler satmaya çalışıyor. Kendinizi bu durumdan geriye çekme durumunuz yok. Mümkün olduğunca bakmamaya çalışmaktan başka.
Artık yavaş yavaş Tanzanya’ya geçme zamanı sınırı kara yoluyla geçeceğiz. Vardığımızda Afrikalı kızlara yönelik ilanlar gözüme çarpıyor. Avrupa’da yaşamaları için onları kandırmaya çalışan kişilerle irtibatı kesmeleri eğer ki giderlerse seks kölesi olacakları yönündeki ilanlar… Kabileler farklı diller konuştuğundan herkesin anlaması için tüm tabelalar İngilizce olarak yazılmış.
Beklentimden kısa süre içinde işlemler tamamlanıp Tanzanya‘ya giriş yapıyoruz. Saatler süren ve bitmeyen yollar… Vardığımız yer Tarangeri Park. Rehberimiz tarafından sıtmaya karşı uyarılıyoruz. Bu sebepten birkaç saat aralıklarla vücudumuza sinek kovucular sıkmak en mantıklısı, öyle de yapıyoruz. Akşamları kaldığımız kampinglerde, Dünya’nın farklı ülkelerinden gelen pek çok gezginle sohbet etmek eğlence ve lükse değecek cinsten. Yıldızlar, çadırlar, alkol ve kafalarımıza taktığımız tepe lambaları eşliğinde sohbet… Doğal yaşamı keşfetmenin güzel yolları…
Bu arada bizleri Kanolara atıp gölde safari yaptırmaya başlıyorlar.
Ben: Hipopotamlar ne kadar sevimli!!!!
Rehber: Sudan çıktıklarında karşılaşmak istemezsin…
Ben: Aramızda sadece 5 metre var…
Rehber: suya düşmezsen saldırmazlar.
Ben: Sudan çıkarlarsa?
Rehber: Belli bir saatten önce çıkmazlar mereklanma ;)
Ben: E iyi…
Çıkıp yürümeye başlıyoruz.
Ben: Timsahlar! Allahım daha evvelde gördüm. Ama bunlar çok büyük!
Rehber: Afrika timsahları devasa boyutlara ulaşabilirler.
Ben: Saldırı riski?
Rehber: Merak etme silahımız var. Kıskıs gülerek silaha bakıyor. Aletin benle yaşıt olma ihtimali bir hayli fazla…
Beraber gülmeye başlıyoruz.
Rehber: Galiba alışmaya başladın.
Ben: Sanırsam… Bu hayvanların umurunda değiliz…
Yaptığımız çok sayıda ve günleri bulan safariler içerinde Nugurunguru‘nun yeri bir başka benim için. Çöküğün panoraması muhteşem! Diğer bölgelerde hayvanlar sürekli göç ederken, burada yaşayanlar yeterli zenginlik bulunmasından ötürü göçmeye ihtiyaç duymuyorlar hatta göçemiyorlar… Aslanlar, su aygırları, zebralar, zürafalar kafes olmadan onların evinde… Bu duyguyu sadece orada olarak yaşayabilirsiniz.
Arusha bölgenin turizm merkezi durumunda, güney ile orta Afrika’nın sınırı…
Gece saatlerinde karanlık yolda ilerlerken yoldaki kanalizasyon deliklerine düşmemek için tepe şambalarını kullanmanız dışında gayet güvenli :)
Sabah saatlerinde aracımız otelden alıyor.
Ve istikamet Zanzibarrrr!!!!
Havalimanında bizi nam-ı diğer pırpır uçağımıza giderkennnnnn
Görevli: Yardımcı pilot olmak ister misin?
Ben: Buyur??
Adam beni uçağın ön koltuğuna atarken kıkır kıkır gülüşler arkada oturanların korku dolu bakışları…
Nasıl yani ben şimdi pilot mu oldum????
Derken Güney Afrikalı genç pilotumuz uçağa biniyor. Bir buçuk saat sürecek yol hususunda bilgi alırken arkadan bir ses,
SAKIN BİRŞEYE DONUNAYIM DEME!!!!
Klimanjero Dağı‘nın manzarasında, bir o yana bir bu yana sallanan uçakla yolculuğumuz bulutların arasında gayet alçaktan muhteşem görüntüler eşliğinde gerçekleşti…
Adaya varır varmaz ilk iş Freddy Mercury‘nin evini görmek oldu. Adanın pek çok yerinde özellikle barların girişinde resimlerini görmek mümkün… Bir nevi simge…
Merkezde Arap mimarisi etkisini hissettiriyor. Pazarı tropik yiyeceklerle dolu… BİR CENNET!
Etrafta sayıları oldukça fazla olan masaj salonları dikkatimi çekiyor. Rehbere soruyorum:
Bunlar ne iş??
Rehber: Masaj salonu :)
Ben: Hımm anladım.
Normal iş yapanların günde yarım dolar kazandığını düşünecek olursak bu sektörün gelişmiş ve göz yumuluyor olması gayet doğal.
Gün batımı muhteşem, özellikle iskelenin karşısındaki verandada içkinizi içerken… Plajlara gitmeyi bir gün erteleyip merkezde kalırsanız Arap mimarisindeki otellerden birinde nostaljik bir akşam geçirebilirsiniz…
Adada doğa mükemmel, ama aynı şeyi deniz için söyleyebilir miyim bilmiyorum. Kendva bölgesinde oldukça fazla gelgit var. Öğleden sonra ise dalga… Güneydoğu tarafındaki otellerin fiyatları daha pahalı, ama deniz daha iyi…
Son gün gelip çatar…
Bende kaşlar çatık!
Pahalı bir gezi olmuştu, ama fazlasıyla tatmin ediciydi.
Dönüş yolundayken tek düşündüğüm,
Evimi özlediğim, ama hala neresi olduğunu bilmememdi.